Çiğdem Anad: Bizim hikayemizden sevgiler selamlar. Bizim hikayemizde kadınların hikayesini anlatıyoruz. Kadınlar hayatın her alanında erkeklerden farksız mücadele ederken, bir de erkeklerin şiddetine, tacizine karşı mücadele ediyorlar ve bu mücadele hiç bitmiyor. Ne zaman bitecek bu mücadele ?Ne zaman kadınlar ve erkekler eşit koşullarda, hayatın her alanında eşit koşullarda beraber yaşayabilecekler konuşacağız konuşuyoruz. Bugünkü konumuz avukat Hülya Gülbahar. Hülya Gülbahar 40 yıldır kadın hakları için mücadele ediyor. Yani gençliğinden bu yana bu mücadelesi hiç bitmiyor. Bütün kadın derneklerine destek veriyor. KADER'in başkanlığını yaptı, bütün yasal düzenlemelerde Hülya Gülbahar'ın desteğini görüyoruz. Büyük emekler verdi. Türkiye'de kadın hareketine büyük emekler verdi. Hülya, senle son infaz yasasından başlayalım. Biz bu infaz yasasında; Corona hastalığı nedeniyle çıkarılan af yasasını genel olarak şöyle özetliyoruz; Katiller, dolandırıcılar, hırsızlar serbest kaldılar, fakat düşünce suçları diye ifade edilen ifade suçları diye ifade edilen siyasiler ,akademisyenler ,gazeteciler cezaevinde kaldı. Bu yasaya, bu af yasasına biz seninle kadınlar ve çocuklar cephesinden bakıp tam olarak anlamak istiyoruz madde madde. Kadına ve çocuğa şiddet uygulayan, yaralayan mahkumlar af yasasından yararlanabildiler mi?
Hülya Gülbahar: Maalesef yararlandılar. Yararlanmak fiili üzerinden konuşursak; yapılan infaz düzenlemesinin kadına yönelik yaralama suçlarını içermeyeceği söylendi. Fakat kanunda bunların nitelikli halleri çocuğa ve üst soya karşı anne babaya karşı işlediğinizde nitelikli hal, eşe karşı işlediğinizde nitelikli hal ama kadınların erkekleri reddettiklerinde patlayan şiddet hali ülkede maalesef nitelikli hal değil.
Soru; nitelikli hal ne demek ?
Cevap; nitelikli halde demek ağırlaştırıcı neden demek ,daha yüksek cezaya çarptırılması demek. Örneğin; ısrarlı takip sonucu dediğimiz şey. Bir ilişkiyi reddediyorsunuz ama fail, saldırgan sizi taciz etmeye her yöntemle devam ediyor. Bu mesela, ve bunun sonucunda yaralamalar ve bunun sonucunda da Berfin Özek olayında olduğu gibi yüze asitli saldırı söz konusu. Yani bir ilişkiyi reddettiğiniz zaman şiddet katlanıyor çünkü erkekler asla reddedilmeyi kabul etmiyorlar. İki ; boşanmak istediğinizde, ayrılmak istediğinizde, bir ilişki sürerken ayrılmak istediğinizde şiddet artıyor. Örneğin; Aydın'da Zeliha 2014'te boşandığı kocası hakkında kendisine şiddet uyguladığı için yüzü aşkın şikayette bulunmuş, bakın 100 adet şikayette bulunmuş devlete , koruyun beni diye. Ve bu af yasasıyla bu adam serbest kaldı. Zeliha'nın sesini kimse duymadı. Yani "adam gelip kapıma dayanacak, bu sefer öldürecek beni "diyor, kadın. Şu anda ne oluyor bilmiyoruz. Şimdi, o yüzden hani "kadına karşı şiddet suçlarını af yasası kapsamıyor " derlerken, orada hukuki oyunlar var. Aslında, Örneğin; boşanmış Zeliha , evlilik bağı bitmiş ama onu kapsıyor yapılan infaz düzenlemesi . Şimdi infaz düzenlemesi derken, iki şeyden bahsettiğimizi hatırda tutmamız lazım. Bir şu anda covid-19 gerekçe gösterilerek serbest bırakılanlar; işte burada geçici bir madde eklendi. Yasa mecliste Adalet komisyonunda görüşülürken, açık cezaevinde olanlar, açık cezaevine gitmeye hak kazananlar terör suçları ve örgütlü suçlardan hükümlü değilse izinli sayılacaklar dendi.
Soru; Yani ;kadına ve çocuğa şiddet uygulayanlar açık cezaevi hakkından yararlanabilecekler.
Cevap; Zaten yararlanıyorlar. Onları serbest bırakıyorlar. Hepsi serbest bırakıldı şu anda ve peyder pey sürecek birakılmalar cezasının ağırlığına göre .Yani; Siz belli bir suçtan ceza aldığınız zaman kapalı cezaevinde kalıyorsunuz sonra açığa gidiyorsunuz , sonra; koşullu salıverme, denetimli serbestlik gibi haklardan yararlanıyorsunuz. Dört aşamalı cezanız infaz ediliyor yani. Son ana kadar cinsel suçlar kadına karşı suçlar kapsam dışında dediler ama bu kovit bahanesiyle salınanlar arasında bunlar da var. Salındılar yani. Onun için infaz yasasının bir cezaevlerinde ne kadar yatılacağını düzenleyen, hangi koşulların cezalarda uygulanacağını düzenleyen bir kalıcı hükümleri var. Bu kalıcı hüküm nerede ; az önce saydığım kan bağı ve evlilik bağı dışında kalan kadınları etkiliyor olumsuz anlamda ama onun dışında yani kan bağı olanlar ve evli olanlar ile ilgili bir takım yaralama gibi suçlarda değişiklik yapmıyor infaz kanunu.
Soru; Yani evliyse, kadın evliyse yani evlilik bağı sürüyorsa , fakat bu adam bu kadına şiddet uyguladıysa, yaraladıysa , öldürdüyse bu infaz yasasından yararlanamıyor. Öyle mi?
Cevap; infaz yasasının 2 bölümü var, bir kalıcı bölümü. Covit geçtikten sonra da uygulanacak. Burada çok büyük değişiklik yok kadınlarla ilgili. Yine de covit bahane edilerek izin verilenler var, dışarıya gönderilenler var. İşte şimdi covit bahane edilerek hepsi dışarıya gönderildi.
Soru ; bu kalıcı kısmında, bir değişiklik yok dediğin kalıcı kısmında, bir değişiklik yok dediğin kadının lehine mi bir değişiklik yok, aleyhine mi bir değişiklik yok ?Nasıl bir değişiklik yok?
Cevap; Aleyhine çok belirgin bir değişiklik yok. Eksiklikler var. Örneğin; Berfin Özek kezzaplı saldırısı ,kezzap saldırısı nedeniyle yüzü değişmişti, gözlerinden birisi görme yeteneğini getirmişti. Onunla ilgili canavarca hisle yaralama gibi bir şey getirildi oraya ama onu da biz uygulamada tartışacağız. Yani; eşi olmayan bir kadına karşı uygulandığı için ne olacak diye. Onun dışında ceza ağırlaştırıldı ama maalesef ceza ağırlaştırarak bu sorunları biz çözemiyoruz. Hiçbir şekilde hayata etkisi olmayacak bir kozmetik değişiklik o ,cezanın arttırılması. Hani kadınlar lehine bir şey yaptık gibi görünmek için ama lehine değil ki, orantısız cezalar, ağır cezalar yanlış bir politika. Ceza dediğiniz suçun niteliğine bağlı olarak orantılı olarak uygulanması lazım, arttırıldı, kadınlar lehine diyebiliriz kalıcı bölümde.
Soru; Geçici bölüm dediğin yani covit 19 nedeniyle uygulanan geçici bölüm. Bu geçici bölümün ne kadar süreceği belli değil. Yani covit'in ne zaman biteceğine bağlı. Bu geçici kısım uzun süre kalıcı da olabilir. Yani; şu anda salıverilenler, kadına şiddet, çocuğa şiddet uygulayanlar uzun süre cezaevi dışında kalabilirler. Bu demek değil mi? Uzunca süre belki bir yıl, belki iki yıl . Yani ;burada infazları erteleniyor. Bir gün uygulanacak ama hangi gün uygulanacak? Belki bu arada o şiddet devam edecek. Böyle özetleyebiliyor muyuz?
Cevap ; Özetleyebiliriz. Ben şöyle özetleyeyim; Konu meclise gelmeden önce kadınlara ve çocuklara şiddet uygulayanları ,cinsel taciz istismarda bulunanları tecavüzcüleri salıvereceklerine ilişkin bir düzenleme yoktu. Adalet komisyonunda son dakikada eklendi. Terör suçları, örgütlü suçlar ve bir takım gazetecileri içeride tutmak için MİT yasasına aykırılıklar gibi istisnaları koydular. Bu istisnaların içinde kadına şiddet uygulayanlar yok, tecavüzcüler yok , istismarcılar yok, onlar da salıverilecekler. 31 Mayıs'a kadar kafadan izinli bunlar, çıkarıyorsunuz. İki; Adalet bakanına 2'şer ay süreyle 3 kez bu izni verildi. Çok tehlikeli bir düzenleme. Ayrıca kamuoyunun gözden kaçırdığı bir şey var. Bu izin süreleri bence cezadan düşülecek zaten. Gözden kaçan bir nokta var. Diyelim ki; siz bir kadın cinayeti mahkumusunuz ama cezaevine geri dönmediniz. Hiçbir hükmü yok. Salgın hastalık nedeniyle geri dönmeme hakkı tanıdı bu kanun.
Soru ; ha , hiç dönmeyebilir?
Cevap; Tabii. Bu hakkı tanıdı kanun. Cumhuriyet savcılarının özel izin verme yetkileri arttırıldı. 3 kere bu izinleri saydık, bunlar cepte. Ekstraları söylüyorum. Ekstralardan biri; gittiniz gelmediniz. Hiç bir yaptırımı yok. İki; zaten Cumhuriyet savcılarının yılda 3 kereydi, şimdi 3 ayda 1 oldu, yani bir defa daha arttırılmış oldu, üç gündü, yedi güne çıktı, yedi gün izin verme hakkı var üç ayda bir. Ama isterse bunları toplayıp bir kere de de verebiliyor. Tekrar diğer maddeyi hatırlayalım. Salgın hastalık varsa, geri dönmeyebilirsiniz. Cepte bir salgın, içerde kalanlara uygulayacaksın son derece keyfi bir şekilde uygulayacaksın. Hiçbir şekilde kamuoyunun, hukukçuların bir kontrolü, denetimi olamıyor . Kanunu anlıyamıyorsun zaten, niye kamuoyunun kafası karışık, niçin sürekli anlatmaya çalışıyoruz; kalıcı düzenlemeler var, geçici düzenlemeler var diye ! Öyle formüle etmişler ki; Ceza İnfaz hukukçuluğu ayrı bir kategoridir. Ceza infaz hocaları bile anlamıyorlar. Değil ki vatandaş anlayacak. Inanılmaz keyfi bir cezaevi yönetimi geliyor şu anda. Cezaevi infaz kurumları var. Her şeye onlar karar verecekler ama içlerinde bir tane bile STK temsilcisi yok. Yani cezaevi müdürü ve cezaevi müdürünün personeli sayılan doktor, psikolog , ceza infaz memuru onların katılımıyla oluşan yani cezaevine atadığınız kişi ne isterse yapabilir. İstediğini serbest bırakabilir hale geliyor.
Soru; e, bir yandan "kadına karşı şiddetin önlenmesi için biz elimizden geleni yapıyoruz." açıklamaları yapıyorlar. Yasal düzenlemelere genel olarak yasal düzenlemelere bakıldığı zaman gerçekten kadınların lehine bir çok düzenleme yapıldı. Ama hep şikayet vardı. Bu düzenlemeler pratikte uygulanmıyor şikayeti vardı. Bunun üzerine bir de infaz yasasıyla yine tamamen kadını ve çocukları gözardı eden bir düzenleme getiriliyor. Yani; burda hani "Bunu nasıl yapıyorlar" diye sormak manasız bir soru ama yani hem bunu İçişleri Bakanlığı da dahil Cumhurbaşkanı da dahil engellemek istediklerini bu kadar açık açık söyleyip de hem nasıl böyle gözardı edebiliyorlar yani bunda bir samimiyet mi yok ? Yok mu, hiç mi yok ya da bir torbaya dolduralım deyip, kadınlar lehine zaten hiç düşünme gereği mi duyulmuyor? Nedir yani anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Dediğin gibi yasayı okuduğumuz zaman da anlamakta zorluk çekiyoruz. Nedir yani, murat ne, bundan amaç ne? Yani kadınları da, çocukları da gözardı edeceğiz mi diyorlar? Ne diyorlar?
Cevap; 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı 2020 görüntülerine dönüp bakarsak göreceğimiz şey şu ; Millet Meclisi Atatürk anıtı'na Çelenk koymaya gitti. Bir erkekler ordusu yürüyordu. Bir tane kadın vardı içlerinde, iki tane kadın vardı.Bir erkekler ordusuydu. Yani devlet dediğimiz şey Türkiye açısından örgütlenmiş erkekler topluluğu. Bunu anladık, bunun farkındayız. Ama millet dediğimiz şeyin yarısı kadın. O meclis yürüyüşünün de yarısının kadın olması lazım. "Egemenlik kayıtsız şart milletindir" dediğiniz zaman, göklerde, herhangi bir ailede, herhangi bir kişi de aramayacağız egemenlik kaynağını. Herhangi bir cinsde de aramayacağız. Erkek cinsinin egemenliğinden bahsetmiyor bu çünkü . Milletin, ulusun, toplumun kendi kaderi hakkında kendinin, senin tayin etme hakkından söz ediyoruz. Yarısı kadın toplumun. Böyle bir tablo içerisinde çok anlaşılır Türkiye'de yaşadığınız şey . Çünkü doğrudan doğruya kadınların ve çocukların mülkiyetinin, yönetiminin, kontrolünün erkeklerde olduğunu iddia eden, kadınların erkeklere göre zayıf ve erkekler tarafından korulması gereken bir cins olduğunu iddia eden bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız .Ama mesele siyasi iktidardan ibaret değil. Ülkenin toplumsal iklimi de böyle olduğu için muhalefeti de etkisi altına alan bir olgudan bahsediyoruz. Türkiye kadın hareketi özellikle 80 sonrasında çok büyük atılımlar yaptı. Bunu " erkeklik gitti mi ! "bu bir iktidar kaybı" olarak yorumladı tek tek erkekler ve siyaseti yönlendiren erkekler. Onun intikamını alıyor bu erkekler. Kadınları öldürerek, yaralayarak, yüzüne kezzap atarak bunu arttırarak. İktidar düzeyinde de bütün yasaları kendi lehlerine geriye götürmeye. Kağıt üzerinde kanunu iptal edemiyorsa ; kürtaj hakkında olduğu gibi , fiili olarak kürtaj yapılan yapılan bir hastane bırakmayıp ülkede, fiilen yasaklama yoluna gidiyorlar.
Soru; Öyle mi şu anda durum, yani fiilen kürtaj engelleniyor mu?
Cevap; Tabii ki . Türkiye'de kadınların kürtaja neden olacak ilaçlar, ertesi gün hapları filan yasak. İkincisi kürtaj yapacak hastane yok. Bu konuda, hem Mor Çatı kadın sığınağı Vakfı'nın, hem Kadir Has Üniversitesi'nin yaptığı araştırmalar var. Fiilen, başvurulan yerlerde kadınlar kürtaj hakkından yararlanamıyorlar. Çünkü " hastanemizde kürtaj yapılmıyor" deniyor. Büyük kentlerde böyle bir sorun varken , hele Anadolu'nun her yerinde böyle bir sorun var. Nafaka hakkı da öyle. Aslında normal koşullarda yasadaki koşullar yerine getirilmediği sürece kadının nafaka hakkı devam ediyor; süresiz, kesilinceye kadar. İşe girecek, miras kalacak, bir servet artışı olacak kadının o zaman kesilir nafaka ya da ölecek kadın ya da yeniden evlenecek kadın. Koşulları saymış kanun. Ama maalesef kanunda bu hüküm yokmuş gibi şu anda yargı eliyle 2 , 3 yıl süreyle 2 yıllık nafakayı toptan ödesin diyerek süreli ve toptan ödemeli nafakaya hükmediliyor. Yani kanun yargı eliyle yok sayılıyor.
Soru; Nafaka meselesini biraz açar mısın? Çocuk için ödenen nafaka var ,Çocuğun bakımı annedeyse ki zaten genellikle büyük bir çoğu istisnalar hariç annede . Çocuk için verilen bir nafaka var ve de kadın için verilen bir nafaka var. Bu iki ayrı nafakada hangisi ile oynanıyor? kadına verilen nafakayı düşürmeye çalışıyorlar .Öyle değil mi?
Cevap; Evet, ama son tahlilde çocuğa nafaka vermek istemiyorlar. Yani, Türkiye kamuoyunda kadının, boşanan kadına nafaka ödenmesine karşı çıkan kesimlerin yarıdan fazlası aslında zaten boşandığı kadına nafaka ödemeyen erkekler. Yarıdan fazlası bakın. Çoğu aslında çocuğa verilen nafakadan bahsediyor. Hani sevgilisiyle el ele nafaka arttırım davasının duruşmasına geldi, hakime " nafakayı arttırın hakim bey, nişanlımla evlenemiyorum" dedi ,diye fotograflar çekip, yayınlayan adamın anlattığı dava aslında iştirak nafakası. Yani çocuğa ödenen nafaka. Demek ki kadının üzerine bırakmış çocuğu. Çünkü o kadar net ki uygulama; Siz bir insanla evli olmasanız bile fiilen beraber yaşıyorsanız yine nafaka kesilir. Bu durumda , hangi kadın sevgilisini yanına alıp hakimin önünde "benim sevgilim var, evlenemiyorum, nafakayı arttırın" der? Nafakası kesilir. Yani; bu açıkça çocuğun nafakası ve ne yazık ki şu anda diyanet tv yi açıp izlerseniz; oradaki sorular çok net. Profesör sıfatlı bir sürü adam yedi yirmidört yayınlanıyor youtube'dan o videolar ; kadınlar "boşanan kadına nafaka ödeme süresi ne kadar hocam" diye soruyorlar. "nafaka ödeme süresi 3 aydir " diyor. Yani; yeni bir erkekle beraber olmadan önce, eski erkekten gebe kalıp kalmadığının anlaşılacağı süre. "Üç aydır "diyor, "3 aydan sonra kadına,boşanan kadına ödenen nafaka haramdır " diyor. Bakın diyelim ki; 3 çocukla boşadınız kadını, diyelim ki çocuklar 2 yaşında , 3 yaşında, 5 yaşında çocuklar, kim bakacak onlara? Kreş mi var? Kadın bakacak. Demek ki çocuğa baktığı için kadın çalışamayacak. O zaman,o kadına siz nasıl üç ay nafaka ödeyip, ondan sonra kadının nafakasını keseceksiniz. Kim bakacak o çocuklara? Bu soru ortada. Çok üzgünüm ki, Diyanet'in bu yayınlarında erkekler çocuklara nafakanın ne kadar süreyle ödeneceğini soruyorlar ve profesörlerimiz , ilahiyat profesörlerimiz tabii ki , "kız çocukları için 9 yaşına kadar, erkek çocukları için 12 yaşına kadar" diyor. Yani erkek çocukları için çalışabilecek yaşa gelene kadar, kız çocukları içinse dinin bir yorumuna göre evlilik yaşı sayılan 9 yaşa gelene kadar nafaka ödenir deniyor. 9 yaşından sonra ne yapacak kız çocuğu? Artık şu anda 2020 türkiye'sinden bahsediyoruz. Böyle bir nafaka karşıtı kampanya ile karşı karşıyayız. Kamuoyuna anlatmaya çalışıyoruz ama dediğim gibi fiili uygulama yakında, şimdi boşanan kadının nafakasını süreye bağlamak. 2 yıl ödensin bitsin deniyor.
Soru; söz ettiğimiz nafaka ortalama olarak 370 lira gibi bir rakam 370 lira gibi bir rakam bundan söz ediliyor ve bu düşürülmeye çalışılıyor. Tabii, aslında bu şunu demeye getiriliyor. Boşanmayın. Ne olursa olsun, hangi şartlarda olursa olsun kocanızla yaşayın. Şiddet görüyorsanız da yaşayın. Boşandınız zaman durum bu demeye geliyor ve boşalmaları çok zorlaştırıyor mutlaka. Senin bir açıklamam var, bu önemli bir açıklama. Diyorsun ki; Türkiye'de şiddet gören kadınların %92'si uğradığı şiddeti resmi kurumlara bildirmiyor. %92'si . Bu çok yüksek bir oran. 10 kadından 9'u uğradığı şiddeti kurumlara bildirmiyor. Neden bildirmiyor?
Cevap; Bu araştırma kadının statüsü genel müdürlüğü'nün, Ankara'da Hacettepe Üniversitesi ile yaptığı bir araştırma. 2008 yılında yapılan bir şiddet araştırması çok önemli bir araştırma bu. Bu araştırma 2014 yılında yenilenmişti. 2014 yılında yenilirken, biz arada 6284 gibi şiddet yasasını çıkartmış ve bütün topluma anlatmıştık. Bayağı bir kampanya yapıldı 6284 sayılı yasayla ilgili. Yani; 2008 yılında kadınların %92'si hiçbir devlet kurumuna başvurmuyordu. Arada şiddetle ilgili bir kanun çıktı, kampanyalar yapıldı. 2014 araştırmasında bu rakam yanlış hatırlamıyorsam yüzde onbir oldu. Yani devlet kurumlarına yüzde 8 değil, yüzde 11 başvuran oldu. Topu topu yüzde üçlük bir artış sağlayabildik.
Soru ; Yani şiddete uğrayan kadınların yüzde 89'u hala devlet kurumlarına başvurmuyor.
Cevap ; Yani 2008'den 2014'e kadar, arada büyük kampanya olmasına rağmen 3 puanlık artış oldu. Neden? Çünkü kadınlar şunu biliyor; herkes tv izliyor, gazetelere bakıyor. Kadınlar ceplerinde koruma kararlarıyla öldürülüyor. Hiçbir işe yaramıyor koruma kararı. Koruma kararı dediğiniz şey; sen cebinden polisin yevmiyesini yolluğunu filan ödersen ki hangi kadın ödeyebilecek! o durumda polis seninle dolaşabiliyor, seni koruyabiliyor.Yakın koruma dediğimiz şey ki ,onun ne kadar koruduğu tartışılır. Çünkü; kadın adliyede polisle beraber olmasına rağmen öldürülebiliyor. Böyle bir olay yaşadık. Korumanın koruyamadığını kadınlar biliyor. Diğer koruma emirleri kağıt üzerinde karakolun telefon numarasını veriyor. Koruma kararı aldı ama kararda ne yazıyor; "Eğer bir şiddet ihtimali varsa şu numarayı arayın" deniyor. Bunu mahkemenin kadına söylemesine gerek yok ki, kadın bunu zaten biliyor. Mahalle karakolunun numarası var şiddete maruz kalan kadınlarda. Herkes biliyor karakolun numarasını. Yani koruma kararı verdim diyerek kadınlara en yakındaki polis noktasının telefon numarasını veriyor. O yüzden çantasında cebinde koruma kararlarıyla öldürülüyor kadınlar. Kadınlar bunu biliyor, yani başvurup, şiddeti daha da körükleyecek ve kendisini iyice öfkelenmiş bir erkekle baş başa bırakacak bir sistem karşısında, kadınlar tabii ki başvurmak istemiyor. Az önce size Aydın'dan Zeliha'yı anlattım, 100'ün üzerinde başvuruda bulunmuş. Daha önce bir kadın arkadaşımız öldürüldü bu şekilde yüze yakın şikayette bulunduğu halde. Göz göre göre öldürülüyor kadınlar. Panik butonu ve elektronik kelepçe reklamı çok yapılıyor Türkiye'de.Bunlar sadece birkaç pilot ilde uygulanmış olan olaylar ve çok sınırlı sayıda. Yanlış hatırlamıyorsam, yüz tane panik butonu dağıtıldı. Onların da bir bölümü erkeklere verildi. Sanki kadınlar günde 3 tane erkeği öldürüyormuş gibi. Aynı şey elektronik kelepçe için de geçerli. Denetimli serbestlik için kullanılıyor elektronik kelepçe. Kadına yönelik şiddet olaylarında durdurucu olarak kullanıldığını biz pek görmüyoruz. Onun için pilot uygulamalar bunlar yani Türkiye'de sanki yaygın bir panik butonu ağı var , yaygın bir elektronik kelepçe uygulaması var. Saldırgan kadına yaklaşamayacak elektronik kelepçesi olduğu için düşünülüyor ama bu sadece bir imajdan ibaret. Böyle bir şey yok Türkiye'de. Onun için kadınlar güvenlik sağlamak yerine güvenliklerini riske atacağını düşündükleri için kadınlar başvuru yapmıyorlar. Örneğin ; Zeliha'nın kocası şimdi serbest kalacak. Kadına "bir şey yaparsa gel, hele bir çıksın bakalım, bir şey yaparsa karakola gel" demişler. Bunu duymak için kadınların karakola gitmesi gerekmiyor. Onun için başvuru da az oluyor. Şimdi nafakayı tartışıyoruz.
Soru; Nafakaya geçmeden devlet diyebilir ki ; "ben ne yapabilirim? Ben sadece koruma sağlayabilirim. Bunu da sağlıyorum!
Cevap; telefon numarası vererek mi?
Soru; Sadece şunu söylüyorum; " Devlet ben ne yapabilirim? Ben yanına bir tane koruma da takıyorum ama ben onun dışında ne yapabilirim? "diyebilir!
Cevap; Çok ciddi şekilde yapılması gerekenler var. İstanbul sözleşmesi de bunu çok net olarak söylüyor. İstanbul sözleşmesine gerek yok. Belediyeler kanunu söylüyor örneğin. Bütün büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 bini geçen belediyelerin sığınak açması gerekiyor. 2018 yılı son rakamları var elimde ama değişmedi. Herhangi bir belediyenin sığınak açtığı yok. Ne iktidar, ne muhalefet. Bu arada sadece iktidara yönelik değil benim sitemim. İzmir Karşıyaka belediyesi AB ile yaptığı sığınağı açmadı. Bakanlığa devretti. Niye? Belediyenin sığınağı olması gerekiyor. Kadınlar söz konusu olduğunda ne ayıracak zamanı, ne bütçesi var .Belediyeler de bunu yapmıyor. 2018 itibariyle Türkiye'de toplam belediyelerin açtığı sığınak sayısı 32 tane. Kapasitesi 725 kadın. Kamuya ait 110 sığınak var. 2692 kapasiteli. Bir tane göç idaresinin 12 kapasiteli sığınağı var bir tane. Bir tane de Mor Çatı'nın 20 kapasiteli sığınağı var. Topu topu , Türkiye'de STK'lar, belediyeler ,devlet toplam 144 tane sığınak var. Kapasite 3454 . Şimdi korona günlerinde hiç bir sığınak kadınları kabul etmiyor, hepsi dolu. Kadınların gidecek yeri yok. Cezaevinden bıraktınız insanları, diyelim ki evinize gelecek ve sizin gidecek yeriniz yok. Bir tek İzmir Belediyesi otel gibi geçici barınma sağlayan önlemler alıyor. Ben onun dışında bir önlem duymadım. İzmir belediyesini ve bunu öneren arkadaşları kutlamak gerekiyor. Cezaevinden çıkan, yere ihtiyacı olan kadın var mı diye de bakmışlar. Bir kadın belediyeden yardım istemiş. Düşünmeniz gerekiyor bunları, düşünmüşler. O bir kadının sorunu çözülmüş, kutlanması gerekir. burada kadın örgütleri yıllardır, 2013 yılından beri ben hatırlıyorum gözaltına alıp serbest bıraktığınız zaman ya da kalem oyunları yapıp kanunlar da habire insanlara cezaevinden çıkartıyorsunuz. Kadınlar tecavüzcülerini, potansiyel katillerini karşılarında buluyorlar. Abdullah Gül Cumhurbaşkanıyken böyle bir şey çıkartıldı. Biz kadın örgütleri kampanya yaptık. İstanbul sözleşmesi o zaman yürürlükte değildi. O örtülü af yüzünden bizim bildiğimiz iki kadın hayatını kaybetti. Bilemediklerimizi bilmiyoruz. Bence biz onlarca kadını kaybettik. Şimdi bu çıkartılan af nedeniyle de çok sayıda 90.000 adli suçlu serbest bırakıldığı için , onlarca belki yüzlerce kadın hayatını kaybedecek, sakat kalacak bu nedenle.
Soru ; Sadece cinayetlere değil, yaralanmalara baktığımız zaman kadına yönelik şiddette genellikle eşler, eski eşler, abiler, babalar bu şiddet uygulayanlar. Bunların oranları da veriliyor. Hatta bulabilirsem söyleyeyim .Kadınlara katili ailedeki en yakın erkekler. Kadın katillerin üçte ikisi eski ya da yeni eşler , diğerleri ise abiler, babalar hatta oğullar. 2019 yılı verileri 324 günde 302 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Katillerin 98'i ya yeni işler var olan eşler ya da eski eşler. Bu eşler mahkemelerde yaptıkları savunmada genellikle kadının namusundan yana birtakım karalamalar, iftiralar ya da gerekçeler ortaya koyuyorlar. Iyi hal indirimden yararlanıyorlar. Bir kere bu iyi hal indirimi neye göre yapılıyor? İyi hal sadece kravata, cekete kıyafete, duruşa göre mi yapılıyor, neye göre yapılıyor ya da hangi gerekçeler iyi hal indirimi yapmak için yeterli sayılıyor?
Cevap; iyi hal indirimi maalesef yanlış uygulanıyor. İyi halli olduğu için yargılamada, yargılama sırasında iyi halli olduğu için indirim yapılabilir mahkemeler tarafından. Bunun için gerçekten işlediği suç nedeniyle pişman olması gerekiyor. Bir suçun kabullenilip , o suça ait delillerin kabullenilip ,mahkemeye sunulması ,saklanmaması, itiraf edilmesi , mahkemeye yargılama sırasında yardımcı olunması gerekiyor. Bu kravat takmakla yapılacak bir şey değil. Örneğin; Ankara'da bir kadın cinayeti davasında , sanık duruşmaları takip eden kadın örgütleri temsilcisine mahkemeye heyetinin gözü önünde "sıra size de gelecek" işareti, tabanca işareti yaptığı halde iyi hal indirimi aldı. Tehditten ayrıca işlem yapılması gerekirken iyi hal indirimi verildi.
Soru; Yargıçlar neden iyi hal indirimi veriyor? Neden veriyor?
Cevap; ee, çünkü kadınların hayatına verilen değerle ilgili. Değer vermezseniz, erkeği o kadın cinayetinde haklı gösterecek, kadını kendine uygulanan bu şiddetten sorumlu gösterecek bahaneler yaratırsınız. Yargı sistemi de bu bahaneleri üretiyor.Türkiye'de ben şunu iddia ediyorum. Cezalar çok. Kadın cinayetinde ağırlaştırılmış müebbet. Yani bundan sonrası idam zaten. Cezalar çok ağır . O yüzden kadın arkadaşlarımızın bir bölümü kadın hareketinde cezalar ağırlaştırılsın diyorlar. Hayır yanlış politika, cezalar zaten ağır. Cezalar çok ağır olduğunda hakimler o ağır cezayı vermemek için tahrik indirimi gibi , iyi hal indirimi gibi indirimleri kötüye kullanıyor. Yanlış uyguluyor. Çünkü vermek istemiyor ağırlaştırılmış müebbeti. Ağırlaştırılmış müebbet ağır bir ceza. Onun için ne var diyor bunu düşürebileceğim. Cezanın biraz ağırlığından kaynaklanıyor bu indirimlerin kötü niyetli olarak kullanılması. Şimdi ben 2014 Türk Ceza Kanunu değişikliği sırasında çok çırpındım. Çocuk istismarcılarına kırk yıl vermek istiyorlardı 40 yıl ceza. Kamuoyunun bir bölümü ne kadar güzel dedi, bir bbölümü idam da istiyor zaten sanki çözümmüş gibi. 40 yıl şu anlama gelir; ağır ceza, bir çocuğa cinsel istismarda bulunduysan ya da bir kadına tecavüz ettiysen, 40 yıl cezası varsa olayın ve tek tanığı o çocuksa olayın ya da tek tanığı kadınsa o olayın olayın tek delili yok etmek için o çocuğü öldürebilir fail. Orantısız ceza dediğimiz şey mağdurlar için can güvenli anlamına gelir. Öyle kolayca cezaları arttıralım dememek gerekiyor. Bunların orantılı bir şekilde olması lazım. Türkiye'de iki nedenle hem tahrik indirimi , hem iyi hal indirimi kötü uygulanıyor. Nedenlerden bir tanesi erkeklerin birbiriyle dayanışması ve kadınların hayatını değersiz görmeleri, İkincisi ise cezaların aşırı derecede ağır olması.
Soru; Bir de iyi hal indirimden yararlanmak için erkekler genellikle ya da genellikle demeyeyim ama gerekçe olarak ortaya koydukları nedenlerden biri de namus. Eşlerinin namus meselesi. zina dışında namus gerekçesi iyi hal indirimi olabilir mi oluyor mu? Zina diyelim ki bir suç.
Cevap; Şimdi, zina artık Türkiye'de bir suç değil. Zinanın tekrar bir suç olmasını isteyenler var TCK da ama biz kadın hareketi olarak buna direniyoruz çünkü erkekler toplumsal olarak ve dinen 4 eşe kadar alabildikleri ve onun üzerinde istedikleri kadar cariye sahibi olabildikleri için felsefe olarak, zina suçu aslında kadınlara uygulanan bir suç anlamına geliyor gerçek anlamda. Onun için zinanın TCK'ya girmesini istemiyoruz , ve sonuna kadar karşı çıkıyoruz. Onun yerine bir boşanma nedenidir. Yanlış bir harekettir, yapılmaması lazım. Sadakat sözü veriyorsan eşine o söze uygun davranacaksın. Eğer eşler arasında bu konuda özel bir özgürlük tanıyan anlaşma yoksa. Diğer türlü medeni kanunda sadakatsizlik bir boşanma nedeni. Onun için zina Türkiye'de şimdilik suç değil ama çok güçlü bir lobicilik zinanın tekrar suç olmasını istiyor. Bunu isteyen erkekler, sırf .Orada insanların kuşkulanması lazım. Neden erkekler bunu istiyor? İkinci olarak namus ve benzeri kavramlar iyi hal indiriminin konusu değil. Biz hep iki tane indirim tartışıyoruz. Yanlış uygulanan, kadınlara karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda ya da kadınların erkeklere karşı işlediği suçlar söz konusu olabilir. Tecavüzcüsünü öldüren Nevin örneği var. Dosyanın ayrıntılarını bilmeden söylüyorum ben. Başını kesip, köy kahvesine atmıştı. Hiç bir şekilde tecavüz nedeniyle tahrik indirimi uygulanmadı Nevin'e. Kadınlar erkeklere karşı suç işlediğinde hukukumuzdaki iki tane Indirim, tahrik indirimi , iyi hal indirimi kadınlara asla uygulanmıyor. Kadınlar en ağır şekilde cezalandırılıyor.
Soru; Yani bu kadın tecavüze uğramış olmasına rağmen ve suç işlemesine gerekçesi bu olmasına rağmen tecavüze uğradığı için bir indirim hakkına tahrik indirim hakkına sahip olamadı.
Cevap; Olamadı. Böyle çok sayıda kamuoyunun bildiği bilmediği dava var.Tahrik indirimi konusuna gelirsek, tahrik indirimi bütün dünyada provakasyon indirimi dediğiniz kadınların en büyük problemidir. Erkekler neden, ne zaman tahrik olurlar ve kadına karşı şiddet uygularlar? Aslında Konfüçyüz'un bir lafı var, ben her yerde onu anlatıyorum. "Kadınlar çocukluklarında babalarına ,evlendiklerinde kocalarına, yaşlılıklarında oğullarına hizmet ve itaat etmek zorundadir" diyor Konfüçyüz. Kadın olarak doğduysanız, doğduğunuz andan öldüğünüz ana kadar erkek cinsine hizmet ve itaat etmek zorundasınız. Şiddet burdan doğuyor. Siz hizmette kusur ettiğiniz zaman hizmet etmeyi reddettiğiniz zaman ya da itaatsizlik ettiğiniz zaman. Sistem bunun üzerine kurulu. Ben doğduğu andan öldü ana kadar diyordum. Mısır da ya da Fas'da bir fetva verdi bir müftü; "Kadınlar öldükten sonraki 6 saat içerisinde eşleri kendileriyle seks yapma hakkına sahiptir. "Veda seksi". Öldükten sonra 6 saat hizmete devam et deniyor. Bu da bir hizmet. Yani bedeniniz orada, siz ölmüşsünüz ve doğumdan ölüme kadar artı 6 saat daha erkeklere hizmet etmek zorundasınız. Sadece kadın olarak doğduğunuz için. Tabii ki kadınlar bunu sorguluyor ve sorguladıkları noktada şiddet başlıyor. Şiddet öyle kendi kendine olan bir şey değil. Şiddet erkeklerin öfke problemi, mental sağlık sorunları bundan kaynaklanmıyor. Erkek iş yerinde her türlü eziyeti görüyor patronundan ya da ustasından ağzını açmıyor ama kadın evde 1 dakika suyu koyarken bir dakika geç geldi ya da suyu bir parmak eksik getirdi diye yumruk atarak kadına girişebiliyor. Yani demek ki iş yerinde kendini kontrol edebiliyorsun, öfke kontrolü mekanizman var yani, öfke kontrolünü kadına karşı ya da çocuğa karşı uygulamıyorsun. Mesele biraz buradan kaynaklanıyor yani. Hizmet ve itaat etmek zorundasın diye. Şimdi bütün dünyada aslında. Onun için Konfüçyüs'ü örnek veriyorum. Doğudan ve milattan önce 500. yıl. Türkiye için çok acı bir tabloyla karşı karşıyayız. Ben Senelerdir bu Konfüçyüs'ün lafını örnek gösteriyordum. Bir süre sonra herkes sıkılacak bundan herkes öğrenecek filan diye düşünüyordum . Şimdi bu laf ders kitaplarına girdi. Milli Eğitim Bakanlığının 11 ve 12. sınıf ders kitaplarında Muhammed'in hayatı anlatılırken, erkeğe itaat ibadettir diyor. İbadet.
Soru; Bunu bir referans olarak koyuyor yani bu şekilde kadın yerini bilecek diye koyuyor. Çocuk yaşta Milli Eğitim Bakanlığı'nın kitaplarını okuyan kız çocukları demek ki bizim görevimiz buymuş diyor!
Cevap; Kreşte erkek çocuğunun ayağını yıkattılar kız çocuğuna tiyatro diye.
Soru; Milli Eğitim Bakanlığı'na Kitaplarına girmesi çok önemli. Çünkü o zaman milli eğitim olarak diyorsun ki "ben bu anlayışı benimsiyorum." !
Cevap; tabii ki, bu tür bütün kalıpları kitaplara koyuyorsun. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını bütün kitaplardan ayıklıyorsun üniversite dahil. Şu anda toplumsal cinsiyet eşitliğinden Türkiye'de bahsetmek işten atılma, mobinge maruz kalma, bir takım kamusal süreçlerin dışına atılma nedenin oluyor. Şimdi tahrik indirimine dönersek , işte bu hizmet ve itaatte kusur etmiş olmak ,kusurlu olmak bir tahrik nedeni sayılıyor. Biz büyük bir mücadele verdik. Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu'na töre ve namus gerekçesiyle işlenen kadın cinayetlerine ağırlaştırıcı neden yaptık. Nitelikli hal yaptık. O dakikaya kadar "namusumu temizledim" diyerek cezaevine giren kadın katilleri fiilen sadece iki buçuk yıl yatıp çıkıyorlardı. O da namus temizlemiş biri olarak herkesin kutsadığı el üstünde tuttuğu kahraman şeklinde yatılıyordu o cezaevinden öyle çıkılıyordu. Bunu kabul ettirirken Adana'da bir kadın öldürüldü. Genç bir kadın. Çok etkilenmiştik. Ben bütün adalet komisyonu üyelerine o hikayeyi SMS olarak göndermiştim. Kurban Bayramı'nda açıklanmıştı karar, Kurban Bayramınız kutlu olsun diye mesaj göndermiştim. iki çocuklu bir genç kadın kocası trafik kazasında ölmüş gencecik, iki katlı bir evde yaşıyorlar , üst kat ev, alt kat fırın. Kocası ölünce, kadın fırının başına geçiyor, 2 çocuğu var ve kendi fırınları, miras falan değil. Erkeğin iki erkek kardeşi var , fırını istiyorlar kadından , "benim hakkım çocuklarımın geleceği, hakkı" diyor ,vermiyor fırını. Kardeşlerden biri kadını öldürüyor,"abimizin ölümü üzerine başka erkeklerle gezerken gördük" diyor. Kazadan üç ay geçmeden. Cezaevine giriyor, bir kaç yıl yatıp çıkacak cezaevinden. Diğer kardeşi fırının başına geçiyor. Tabii ki gerekçede ; "kadın abimizin hatırasına karşı namussuzluk yaptı" denildi. Bu şekilde cezada indirim aldı. İki buçuk yıl ceza, o kadar.
Soru; Şimdi değiştirdiniz.
Cevap ; Şimdi namus kavramı kullanılamıyor. Çünkü ağırlaştırıcı olacak. O kadar hızlı öğrendiler ki, bakın kanun çıktı, bir ay içinde, bunu çok hızlı öğrendiler. Bir ay içinde "namus gerekçesiyle değil" diye kendileri ve aileleri basına açıklama yapıyorlardı, daha düşük ceza alsınlar diye. Ama şimdi ne oldu; "hizmette kusur işledi, itaatsizlik etti," örneklerden birisi "tayt giydi". Bunları öldürme gerekçesi koyuyorlar. Daha korkunç bir örnek var. Kadın sadece tayt giydiği için öldürüldü. Namus demiyor ama bu gerekçeyle, tayt giydi diye öldürdüm diyor ve indirimden yaralanıyor. Yine başka bir kadın cinayetinde "beyaz tayt giyme dedim, giydi , öldürdüm" diyor. Haziran 2005'te yeni Türk Ceza kanunu yürürlüğe girdi. Biz büyük mücadelelerle evlilik içi tecavüzü suç yazdırdık. Evlilik içi tecavüz şimdi suç. Yani, evlilik hiç bir erkeğe kadına tecavüz etme hakkı vermez. Ama sistem bunu o kadar kabul etmiyor ki ,2 sene sonra Karadeniz'de bir adam gece alkollü gelmiş. Adam uyuyan karısını seks yapmaya zorlamış, kadın da istememiş ve kocasını yatakta itmiş. Adam karısını öldürdü ve haksız tahrik indiriminden yararlandı. Beni yataktan itti diye. Yani o indirimi veren heyetin aslında ağırlaştırıcı bütün koşulları kullanması lazım. Çünkü adam kendisi söylüyor, "tecavüz etmeye kalkıştım, kadın direndi" diyor. "Ben onu öldürdüm" diyor . Yani "Suç işleyecektim, kadın suç işletmedi , ben onu öldürdüm, yargıla beni "diyor. Yargı heyeti "aferin senin cezandan indirim yapıyorum." diyor. Onun için aslında şu anda hem tahrik indirimi açısından bakalım, hem de şiddeti anlamak için bakalım; gördüğümüz bütün kadına karşı şiddet olaylarında hep iki neden görüyoruz o yüzden. Ya "hizmette kusur etti" diyorlar ya da" itaat etmedi" diyorlar. İkisi. Yatakta bir hizmet olduğu için "erkekliğimle alay etti ,beni yataktan itti "meselesi haksız tahrik indirimi oluyor. O konfüçyüs'ün lafın da anlatılan, kadınsan erkek cinsine hiç sorgulamadan hizmet edeceksin, itaat edeceksin. Sosyal medya kampanyasını hatırlayalım. Adam oturmuş sosyal medyada uğraşırken kadın ona kek, çay taşıyor. Yani hizmet ediyor. Şahane bir hizmet var orada. Adam hiç umursamıyor . Kadın ne yaptı? Hizmet etti, adam umursamadı alındı, onuru kırıldı, üzüldü ama ağzını açmıyor, sosyal medyadan sessizce mesaj gönderiyor. Ne hizmette kusur etti, ne itaatte kusur etti, bakın ikisini de yapacaksın . Diyanet sosyal medya kampanyası yapıyorum diyerek bütün bir topluma erkek ne yaparsa yapsın, sana karşı en ilgisiz , en duyarsız muameleyi de gösterse, saygısızlık etse buna rağmen kadın ağzını açmayacak hem hizmet, hem ithaat. İkisi birden bekleniyor. Diyanet,Milli Eğitim bütün yayınlarında bunu istiyor, topluma da bu propaganda yapılıyor. Kadınlar itiraz ettiğinde de şiddetle karşılaşıyor.
Soru; bu tahrik indiriminde , tecavüzde tahrik indiriminde bir de şunu sormak gerekiyor. Şimdi orada belki diyor ki ; tabii ki asla onaylayarak söylemiyorum ama belki eşim diyor, benim hakkım diyor. Fakat bir de sokakta hiç tanımadığı kadına tecavüz ediyor ve diyor ki ",beni tahrik etti, çünkü şöyle giymişti, çünkü böyle giyinmişti ve bundan da tahrik indirimi alabiliyor. Hiçbir ilgisi , ilişkisi yok o kadınla, hiçbir yakınlığı yok. Üzerinde hiç bir hakkı yok, hiç tanımadığı bir kadın, fakat "kıyafetiyle beni tahrik etmişti" diyor. Burda nasıl yargıç kalkıp da kadının kıyafetini tahrik olarak değerlendirebilir ?
Cevap; Ama otobüste şort giydiği için bir hemşireyi tekmeleyen adam var. Dönemin başbakanı Binali Yıldırım "tekme atmak ne,olsa olsa mırıldanırsın itirazını öyle belirtirsin." demişti. İtiraz edilmesi gerektiğini söyledi yani. Başbakan böyle olunca, tabii ki yargıda böyle bir şey olur. Yıllar önce şile'de arkadaşıyla gezen üç çocuklu Romen bir kadın bir polis memuru tarafından kaçırılmıştı, tecavüze maruz kalmıştı. O dava sırasında polis memurunun yaptığı savunma "kırmızı mont giymişti, kırmızı monttan tahrik oldum" demişti. Bu kafayla bakarsak kırmızı masa örtüsü gördüğünde masaya tecavüz edecek. Kırmızı araba gördüğünde, üzerine abanacak. Bu kadar akıl ve mantık dışı kurgular üretilebiliyor. Kıyafetin kendisi ,kıyafetin rengi her zaman erkekler tarafından kadınlar aleyhine kullanılan bir şeydir. Diyanetin sayfalarını girdiğiniz zaman ya da dergilerine baktığınız zaman, ben defalarca gördüm. Tesettürlü olup , dini anlamda tesettürlü olup, sarı, turuncu, parlak bir yeşil giyen kadınların kıyafetlerini gösterip, "böyle de pes etti" olur mu diye yazılar yazmışlardı üzerine. Fotoğraflar böyle yani siyah, kahverengi giyeceksin. Başka bir renk giymeyeceksin.Tesettürlü olsan bile rengine o karar verecek. Kırmızı ruj sürmeyeceksin. Makyajın rengine tonuna o karar verecek. Yani buraya kadar renk deyip, basit bir şeyden bahsetmiyoruz. Buraya kadar giden bir kontrol mekanizmasından söz ediyoruz.
Soru; Şimdi bir de ensest konusuna girebilir miyiz? Aile içi taciz, tecavüz Türkiye'de bir gerçek olmasına rağmen bir tabu gibi saklanıyor, konuşulması bile neredeyse yasak bu konuda araştırma yapan, diyelim ki sadece bir örnek Canan Güllü çok çok büyük tepkiler alıyor. Neredeyse ahlaksız olarak onu ifşa ediyorlar .Bu arada kaç bin tane çocuk bu taciz altında ,tecavüz altında yaşamaya devam ediyor. Kadın, kadın hakları savunucularının bu konuda ne yapmaları gerek ?
Cevap; Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ben ensest kavramının doğru kullanılmadığını düşünüyorum. Ensest çok geniş bir kavram. Bu kadar geniş bir kavramının ne kadarı ceza hukukunun konusu olur, bunu tartışmamız gerekiyor. Bazı hareketler çok şık hareketler değil, kuzenler arası ilişkiler ya da bu tip hiyerarşik bağı olan akrabalar arasında küçük yeğen amca arasında bu tür ilişkiler elbette ki tasvip edilecek, onaylanacak ilişkiler değil. Hele ki evlilik yasakları varsa aralarında ama bazı şeylerde şık olmadığı için kınayabiliriz ama ensest diyerek her şeyi Türk Ceza Kanunu içine koymak bana anlamlı gelmiyor. Öyle baktığımızda Türk Ceza Kanunu , biz de çok emek verdik. 2005 yılında yürürlüğe girdi, aile içi cinsel istismar ağırlaştırıcı neden ve çok ciddi bir suç.
Soru; Yani baba tecavüzü, abi tecavüzü, dede tecavüzü!
Cevap; öğretmen yani hiyerarşik bir ilişki varsa çocuklar üzerinde, öğretmen de ağırlaştırıcı neden. Ama akrabalık da ağırlaştırıcı neden. Yani bu nitelikli hal olarak TCK da var. Bizim sorunumuz bu olayların açığa çıkartılmaması. Yargılama sırasında bir takım bahanelerle çocuk istismarcılarının affedilmesi . Bizim sorunlarımız buralarda yoksa büyük bir ensest konusunun, sosyolojik bir olgu ve sorun ensest ,olduğu gibi cumburlop Türk ceza kanunun içine girmesini tartışmamız gerekiyor. Bana kalırsa bizim kanunumuz yeterli bu konuda. Kanunumuzun eksik olan tarafı şu; zaman aşımı. Çocukken bir istismar olduysa, çocuk 18'i geçtikten sonra da hazır olmayabilir şikayetçi olmaya. Zamanaşımı süresine uzatırsanız, bir de mağdurun beyanına bakın , kadının beyanı esastır diyoruz ya, kadın kelimesini de çıkarıp, mağdur koyun, kimse itiraz etmeyecek ama kadının beyanı esastır deyince herkes ayaklanıyor, ne demek istiyorsunuz diye. Oysa o mağdurun beyanıdır. Hukuki değer taşır. Mağdur ayrıca kendisine karşı işlenen suçun tanığıdır. Değer vereceksiniz.
Soru; Yani kadın ya da kız çocuğu veya erkek çocuğu yani mağdurun beyanı bu.
Cevap ; Evet , o zaman, yani iki şey yaptığınız zaman yargılama sürecinde mağdurun beyanına hakkettiği hukuki değeri verdiğiniz zaman ki bunun için İstanbul sözleşmesi yeterli, bizim kanunlarımız yeterli. Çok güzel yargıtay kararları da var aslında. Az da olsa ,nadir de olsa. Avukat bürosunda genç avukat girmiş, erkek avukat yanında çalışıyor. Adam odada ,tabii ki kimse görmeden yapacak bunu,tanık olmayacak tabii,kadını öpmeye kalkıyor.Kadın kendini dışarıya atıyor, tanık yok, delil yok. Ama kazandı kadın bu davayı. Neden; çünkü yargıtaya göre bunun şartları var,hayatın olağan akışına uygun,kadın mantıklı bir şey anlatıyor, sonuna kadar ifadeleri çelişkili değil, karşı taraf bu ifadeyi çürütemiyor. Bir sürü olay, psikolojik rapor var kadının elinde diyelim ki, yargıtay burada cinsel tacizden mahkum etti erkek avukatı. Edilebilir. Yani çocuk cinsel istismarında da , üç temel şey önemli aslında, bir zaman aşımı süresini uzatmak, iki mağdurun beyanına değer vermek , üç aslında bütün suçlar için ceza İnfaz kanunu değiştirmek. Yine bir torba kanunla yama yapıldı, ceza yatılmıyor ki Türkiye'de. 6 yıla kadar olan suçlarda ceza yok ki. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması , adli para cezasına çevrilmesi gibi zaten ceza yok ortada, ceza veriliyor, erteleniyor. Beş yıl suç işlemezsen, verilen hüküm düşüyor. Diyelim ki , ceza 6 yıldan fazla verildi. 6 yıl ceza aldığınızda cezaevinde yatmanız gereken süre neydi biliyor musun? Bir gün, 1 adet günden bahsediyorum. Bak, ne kadar ağır bir suç işliyorsunuz ki, 6 yıl ve daha fazla ceza alıyorsunuz ama cezaevinde yatmanız gereken süre bir gün. Dolayısıyla hiçbir cezanın caydırılıcığı yok. Hiç bir ceza tam olarak uygulanmıyor. Şu anda infaz yasası tartışıyoruz. Aslında kamuoyunun bunu tartışması gerekir. Nedir bu ya? Yani böyle bir şey olabilir mi? Biz en azından bir ay yatmasını sağladık diyor. Ya altı yıl yatması gereken adamın bir gün değil de 1 yıl yatması benim derdimi çözmüyor ki. 6 yıl almış. 4 yıl yatsın hiç değilse. Ondan sonra serbest bırakmayın ama sistem artık karmakarışık. Çocuk istismarcılarına af getirmedik deyip, arka kapıdan salıveriyorsun hepsini. O zaman da istismarcılar her an bir af çıkabilir diye düşünüyor.
Soru; Bir de hukuk dışında tabii yapılacak çok şey var. Bu enseste, özellikle ensestte . Milli Eğitim Bakanlığı eğer bu konuda başka bir uygulama başlatsa nedir, rehber öğretmenlerle, okullarda bu çocukların rahat bir şekilde kendilerini ifade edecekleri bir ortam, bir koruma, bir psikolog desteği gibi düzenlemelerle belki , aslında bir çoğunu duymuyoruz, yasal olarak karşılığı var, cezası var ama bu olayların çoğunu biz duyamıyoruz ki....
Cevap; Yine bir şey söyleyeyim. Rehber öğretmenler çok önemli. Aile içi istismar varsa , aile içinde genellikle kalıyor. Yani 1 yaşındaki çocuğa dayısı istismarda bulundu. Konya'ydı sanırım, illerden birinde, çocuğu önce haşladılar, sonra pencereden attılar. Öldü çocuk. Çünkü eve ekmek getiren erkeği koruyup, çocuğu feda ediyor. Aile feda edebiliyor maalesef. Bakın bu tür olaylara acaba bir cinsel istismar mı var diye bakmak lazım. Cinsel istismar aile içerisinde çok zor kabul edilen bir şey. Annelerin kabul etmesi çok zor. Eşiyle kızı arasında kalıyor. Kızı ölmüş ama geleceği ve geçimi eşine bağlı,bağımlı,o yüzden onu çözmek çok zor. Nasıl çözülebilir çocuk istismarları?Çocuk kamusal alana çıktığında, kreşteki hocalar ,okuldaki hocalar özellikle rehber öğretmenler, bir de gebelik ya da çok ağır bir şiddet olayı varsa hastane personelinin bildirim yükümlülüğü .Şimdi ne oldu Türkiye'de? Rehber öğretmenlerin bunlara müdahale etmesini engellemek için yönetmelik değişikliği falan yapıyorlar. Bir hastanede çocuk yaşta 114'un üzerinde doğum yapıldığını, bu istismar olaylarını, çocuk cinsel istismarı var, bunun sonucu gebelik var orada, bildirim yükümlülüğü var adli makamlara, bildirilmediğini söyleyen hemşire kadın sürgün edildi. Şu anda Adalet Bakanlığı'nda özellikle sağlık çalışanlarının istismar ve şiddet olaylarında bildirim yükümlülüğünün kaldırılması ile ilgili hazırlık yapıldığını biliyor. Bizim bu olayları ortaya çıkarıp, çözmemiz ve topluma da yapmayın bilincini aşılamak gerekirken, yapanları affediyor ve cezasız bırakıyoruz. Suça tanık olanları ve ihbar edenleri de durduruyoruz. Böyle bir sistem yaratılmaya çalışılıyor.
Soru; Bu af yasasına, son af yasasına girmedi ama hala pişiriliyor ,tecavüze uğrayan çocukların, kız çocuklarının tecavüz eden kişi ile evlendirilmesi ve karşılığında da bu erkeklerin ceza almaması. Bundan vazgeçilmiş değil. Hala, bu hala bu birçok çevre tarafından pişiriliyor. Neden yapılıyor bu, neden çocuklar bu şekilde tecavüz eden kişi ile evlendikleri zaman, ne olacak bu kız çocukları kurtuluş mi olacak? Neden isteniyor, neden bastırılıyor, neden hala bunun için bir ısrar var ?
Cevap; Sünnet diyorlar. 9 yaşında kız çocuğu evlenmeye. Peygamberin sünneti diyorlar , böyle bir çevre var Türkiye'de. Güçlüler aslında, bu çevre. Nurettin Yıldız sosyal doku vakfı başkanı ;Kuran'a göre kız çocukları iddet müddetine bağlı kalındığı sürece birden çok da olsa evlendirilebilirler dedi. 9 yaşındaki bir kız çocuğunun birden çok evlendirilebileceğinden bahsediyor ve bunun Kuran'da yazdığını söylüyor. Suç duyurusunda bulunuldu, ifade özgürlüğü dendi. Takipsizlik. Mantık bu olduğunda , onun için kız çocuklarını da , erkek çocuklarını da bu kafadan uzak tutmak gerekiyor. Bu kafanın değiştirilmesi gerekiyor. Din adına meşrulaştıran bu anlayış kız çocuklarının 9 yaşında, 10 yaşında evlendirilebileceğini savunuyor. Ocak 2002 yılında medeni yasa yürülüğe girdi. Kadın örgütleri olarak bu yasa ile uğraşırken evlilik yaşının 18 olmasını istedik. Flört edebilirler 15 yaşından sonra gençler ama evlilik başka bir şey. Çocuk okul hayatından, belki iş hayatından da ayrılıyor. Onun için daha olgun bir yaşta verilmesi gereken karar. Çünkü sadece 2 kişiyi de değil, iki ayrı dünyayı da evlendiriyorsunuz. Bütün onun getireceği sorunları taşıyabilecek bir olgunlukta alınması gereken bir karar. Onun için evlenme yaşının 18 olmasını istedik. Çok mücadele ettik. Karşımızdaki güçler çok kuvvetliydi. Her siyasi partiden erkek bu evlilik yaşını aşağı indirmek için uğraştı.
Soru; Bütün siyasi partilerden mi?
Cevap; Evet. 2002 koalisyon hükümeti vardı zaten. AKP de 51 milletvekiliyle meclisteydi. Tabii ki bu partiler içerisinde kadınların taleplerini destekleyen aydınlık bilinçli erkekler de vardı. Ama yani sonuçta bir çekirdek, her siyasi partiden kenetlenmiş bir erkek topluluğuna karşı mücadele edildi ve evlilik yaşı 18 olmadı. Ne oldu? Anne baba izni varsa ve hakim kararı varsa 16 yaşında oldu evlilik. Hakim kararıyla 16 yaşında evlenebiliyorlar. Anne baba izniyle 17 yaşında hakim kararına gerek olmadan evlenebiliyorlar. Bu yapildi. Biz 16 ve 17 evlilik yaşı olmasın, reşit oldu evlenebilirsin demiştik. Ancak böyle bir kademeli sistemi kabul ettirebildik. Arkadan Türk ceza kanununa geldiğimiz zaman yine büyük bir mücadele verildi. O da çocuklarla cinsel ilişki yaşı. Çocuk cinsel ilişkiye ne zaman rıza gösterebilir? Çocukla bir cinsel eylem içine kaç yaşından itibaren girilebilir diye. Orada da biz 15 yaş olsun, 15 yaşına kadar cinsel amaçlı olarak yani herhangi bir pornografik yayın göstermek de dahil olmak üzere çocuklarla hiç bir cinsel eylem içine girilemesin. 15 yaş. Bunun için çok net mücadele verdik. O zaman belliydi, mücadelemizin sertliğinden, ne medeni kanundaki evlilik yaşı, ne Türk ceza kanunundaki çocukla cinsel ilişki yaşı bu toplumda oturmadı. Oturmayacak. İlk fırsatta geri alınacak diye. Şimdi tartıştığımız çocuk cinsel istismarcısına af meselesi de TCK da büyük mücadele verdiğiniz tecavüzcüyle evlendirme ve çocuklarda cinsel ilişki yaşı ve medeni kanundaki evlilik yaşı. Bu üçünün içiçe geçtiği düzenleme. Maalesef karşımızdaki erkekler topluluğu hala 9 yaşında 10 yaşında 11 yaşında kız çocuklarıyla seks yapabileceklerini, evlilik adı altında sürekli olarak onlara tecavüz edebileceklerini düşünüyorlar ve bu hakkı savunuyorlar. Biz de buna itiraz ediyoruz. Ciddi bir oyun var orada, güncel olduğu için söyleyeyim. Bizim hukukumuzda yaş denen şey, 18 yaş deniyorsa 18 bitecek ,19'dan gün alacak. 15 deniyorsa 15 bitecek, 16'dan gün alacak. Yaş böyledir. Her yerde de şu yaşı bitirmiş olan denir. Çocuklarla evlilik meselesinde 14'e girmiş olan diyor. 13 yaş dememek için. 14 yaşına girmiş olan diye bir kavram yok. 14 yaş diyorsa 14 bitecek, 15 den gün alacak. Orada bir oyun yapıyorlar.
14 yaşına girmiş olan diyor, demek ki 13 yaşında. 13 yaşında çocukla cinsel ilişkiye girecek 15 yaş büyük bir erkek bile olsa bu, 5 yıl boyunca resmi nikahlı kaldıkları takdirde hiç bir cezası olmayacak.
Soru ; Bu düzenleme daha yapılmadı ama yapılmak isteniyor!
Cevap ; Şöyle bir argümanla savunuluyor bu. Kamuoyu buna ikna edilmeye çalışılıyor. 13 yaşında, 14 yaşında olup 15'e girmeden kendi isteğiyle evlenenler var. Romanlar diye de bir topluluk hedef gösteriliyor. Ya da araçsallaştırılıyor. Romanlar da söylüyorlar; "Biz de asla 15 yaş fark olmaz", bizim geleneklerimizde ki onun da değişmesi lazım, akran kavramı en fazla 3-5 yıldır ,erken evlilikler oluyor ama biz de mücadele ediyoruz. Okusunlar, meslek sahibi olsunlar, ondan sonra evlilik düşünsünler diye. Yani, romanları kullanarak, bu meşrulaştırılmaya çalışılıyor bir. İki, siz topluma hiçbir şekilde 2005'ten beri cinsel ilişkiye rıza yaşının 15 olduğunu, altındaki çocuğa hiçbir şekilde dokunulamayacağını anlatmadınız ki, sürekli bunu esnetmeye çalıştığınız . Sürekli erken evlenin diye propaganda yaptınız. Bir ara yaptılar mı? Onu bilmiyorum artık sinirim bozulduğu için kontrol etmedim. Liseler yönetmeliğine kreş ekliyorlardı. Liseler yönetmeliğinde değişiklik yapıldı , lise okurken evlenebileceksiniz, lisede okurken evlenebileceksiniz. Açık Öğretim ayrı bir konu ama örgün öğretim ve liselere kreş yapmayı düşünüyorlar. Kamudaki bütün kreşleri kapatırken , liselere sırf inat olsun diye herhalde, bir yandan kız çocuğu lisede okuyacak, bir yandan çocuğunu kreşe koyacak öyle mi? Bunlar tartışıldı toplumda. Çeyiz hesabı ; doğduğu andan itibaren çeyiz hesabı açın diyor, biz de üstüne devlet olarak bu kadar yatıracağız diyor. Niye eğitim hesabı kız çocuğu eğitim hesabı açmıyoruz doğduğu andan itibaren, niye erkek çocuğuna mesleki eğitim, meslek edinme hesabı açmıyoruz doğduğu anda da, çeyiz hesabı açıyoruz? Teşviklerin haddi hesabı yok. Onun için kanundaki yaşı topluma benimsetmek için hiç bir şey yapılmadığı gibi, aleyhine dev bir propaganda mekanizması çalıştırılıyor. Topluyorum, size sorayım ben. Severek birlikte olmuşlar, çocukları olmuş, yaşları el verince resmi nikah yapmışlar ama nedense biri şikayet ettiği için adam şimdi cezaevindeymiş diye kamuoyu önünde ağlayarak dolaşan kadınlar var ya. Kaç kişidir biliyor musunuz? Akp kendi açıkladi ; 264. 264 kişi . Bu nedenle af çıkmalı diyorlar, 500 tane çocuk varmış, o 264 minimum 2 tane doğudu hesabı yapıyorlar, hesapların nasıl yapıldığı bilinmiyor ama toplum ikna edilirken 264 tane çift için 264 kadın mağdur olmasın diye milyonlarca kız çocuğunun hayatıyla oynuyorlar, eğitimiyle, geleceğiyle oynuyorlar. Bir toplumun geleceği ile oynuyorlar, 264 kadın için. Söyledikleri rakam bu. O zaman, siz o kadına , o çocuklara sosyal devlet olun, evsiz bırakmayın, aşsız bırakmayın, çocukların okuluna yardımcı olun. Bu kadar mağdur olmasın bu kadınlar. Sadece cezaevinde bir erkek var ve ben oraya cezaevi görüşüne gidiyorum diyerek hüngür hüngür ağlamıyorlar ki, mağduruz diye ağlıyor bu kadınlar. Niçin toplumun önüne çıkarıp , bu kadınları ağlatıyorsun ? Tabii ki sosyal devlet olmak, o kadınlara ve çocuklara bakmak, onları mağdur etme mektir. Tehlike şu bak; Teklifte şunu söylüyor; 10 nisan 2020 tarihine kadar evlenmiş olanlar diyor, öncekilerin hepsini affediyor. Bundan sonrası için 11 Nisan'da evlenen birisi olursa, hem istismar yaptı çocuğa, aileler hemen devreye giriyor. Çocuk kirlendi, evlensin, kurtulsun. Evlilik bir namus temizleme operasyonu. Bütün bu kodları çözmeden bu işi çözemeyiz. 11 Nisan'da evlendi ama 5 yıllık erteleme hakkından yararlanamadı bu çıkan kanuna göre diyelim ki kişi. 10 Nisan'dan önce evlenen 5 yıl süreyle boşanmadığı takdirde ceza almayacak, cezaevindeyse de çıkacak ama 11 Nisan'da evlenen kişi bundan yararlanmayacak. Bir gün sonra evlendim diye yararlanamıyorum dese eşitlik ilkesine aykırı dese, Anayasa Mahkemesi 10 Nisan iptal etse, bundan sonra 14 yaşına bastığında çocuklar cinsel istismar serbest olacak. Böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Bu risk var mı, var. Niye anayasa mahkemesi dini nikah, resmi nikah yanında dini nikah yapılmasını mümkün kılan bir yasa değişikliği yaptı. Yasaktı. Önce resmi nikah yapacaksınız, sonra dini nikah yapabilirsiniz. Bunu kaldırdı. Biz o zaman ne dedik? Erkek çok eşliliği özendiriyorsunuz. Artı çocuk istismarını özendiriyorsunuz. Birine resmi nikah deyip, diğerini dini nikahla bekletecek elinde. Ne yapacaksa yapacak. Böyle birini biz biliyorduk. Geçenlerde vardı. Geçenlerde vefat etti, bir parti genel başkanı aslında. Bir tane resmi nikahlı karısı vardı. İki tane sürekli beraber yaşadığı kadın vardı. 4 .jokerdi. Sürekli değiştiriyordu. Kadınlardan olan bütün çocukları da bu kadının üzerine nufusa yazdırmıştı.
Soru; bir dakika şunu bir netleştirelim. Yani bir resmi nikah, Resmi nikah dışında dini nikah yaptığı zaman bu da geçerli. Şu anda evet. Ve üçüncü dini nikahını da yapabilir , dördüncüsünü de yapabilir. Bu geçerli, resmi nikah yapmasına gerek yok. Şimdi bunu netleştirdikten sonra biraz önce söylediğini kısacık netleştirmek istiyorum. Reşit olmayan kişilerin kendi rızasıyla cinsel ilişkide bulunması ve evlenmek istemeleri ayrı bir konu, reşit olmayanların kız çocuklarının tecavüze uğraması ve zorla evlendirilmesi ayrı bir konu . Şimdi 254 tane kadından söz ettin. 264 tane kadından söz ettin. Bu kadınlar tecavüze uğradıkları kişiyle evlenmemişler. Bu kadınlar reşit olmadan önce gönül rızasıyla cinsel ilişkide bulunmuşlar ama reşit olmadıkları için o erkek cezaevine atılmış ve o aftan yararlansın istiyorlar ama burada bir tecavüz durumu söz konusu değil. Burada bir gönül rızası var. Fakat yapılmak istenen düzenleme ile hepsi aynı kaba konulacak. Gönül rızasıyla cinsel ilişkide bulunan veya tecavüze uğrayan kız çocukları birbirinden ayrılmayacak. Diye netleştirebiliriz değil mi?
Cevap; E tabii , nasıl ayıracaksınız? 13 yaşındaki kız çocuğu diyelim ki ailesinin zoruyla evlenmek zorunda kaldı. Siz onu nasıl ayıracaksınız? Baskı altında kendi rızası ile olduğunu nasıl ölçeceksiniz ki? Çocuğun rızası yok diyoruz. Reşit olmak ayrı bir kavram , onu kullanmak yerine çünkü 18'in altında hiçbir şekilde çocuklar hiçbir cinsel eylemde bulunmasın diyenler de var. Bence çok muhafazakar bir yorum o ve çocuk haklarına da aykırı. 17 yaşında evlenebiliyorlar zaten Türkiye'deki hukuk sistemine göre. Tabii flört edecekler, flörte neden karşı bu insanlar anlamıyorum , yani 9 yaşında çocukla İmam nikahıyla seks yapmayı savunan adamlar 17 yaşında flörte karşı çıkıyorlar. Flört dediğiniz şey iki tarafın rızasıyla yapılan bir şey. Öyle bir şey olmayacak, kendilerinin üzerinde eylem yapacağı cinsel nesneler kadınlar, kız çocukları ve erkek çocukları onlar için. Böyle baktıkları için çocukların kendi rızası ile yaptıkları şeye ahlaksızlık gözüyle bakıyorlar ama çocuğun rızası yokken , onun üzerinde cinsel eylem yapmayı dinen meşru hatta peygamber sünneti filan diye değerlendiriyorlar yani böyle bir kafa yapısıyla mücadele ediyorsunuz. Duvarlara anlatsak daha iyi anlar bizi. Onu nasıl çözeceksiniz? Çocuk meselesinde daha yeni, tabii bu af tartışmasının gündemde olması, maalesef aynen kürtajda, aynen nafakadaki gibi, siz kanunu değiştirmeseniz bile cezasızlık getiriyorsunuz. Kanunu değiştirmeseniz bile kadına iki yıldan sonra nafaka vermiyorsunuz. Kanunu değiştirmemenize rağmen kadının kürtaj olacak hastane bulamayışı gibi. Burda da böyle. Elbistan'daki bir olayda basına yansıdı bu , af tartışmaları yüzünden oldu, 9 yaşında kız çocuğuna amcası tecavüz etti. Ben onu evlenecektim dedi ve beraat etti. Yani şimdi iki tane muhalefet şerhi var. Yarın onlarda olmayacak. Siz 264 kişi için o affı çıkartmasanız bile bunu topluma öyle bir anlatıyorsunuz ki, yargı da bu talimatlarla hareket ettiği için gidip aa bunlar evlenecek , zaten birbirimizi seviyoruz diyorlar. Ailelerin de onayı var. Beraat kararı veriliyor. Şunu düşünmek lazım. Bu davalar neden açılıyor? Bir yerde açılıyor bu davalar. Demek ki bir rızasızlık hali var. Sonra kapatılıyor, evlilik sonra geliyor. Peki , o çocuk o evliliğe nasıl razı oluyor? Çok mu seviyordu? Hepsi mi? Bunu bilmiyoruz ki ! Ben biliyorum, bir çanak anten parasına sattılar kız çocuğunu. Olaya müdahale etmeye çalıştık. Bu cinsel istismar af getirirken şöyle bir özel düzenleme de yapıyorlar. Bu cinsel istismar eylemine karışan anne baba arkadaş , belki kaçırdı ,arkadaşları yaptı, hepsi de affedilmiş oluyor. Sadece bir kişi çocukla tırnak içinde evlendirilerek istismar cezasız kalmıyor, ona yardım yataklık eden herkes kurtuluyor. O çocuğun üzerindeki baskıyı düşünebilir misin?
Soru; Bir yandan da son yıllarda farklı kesimlerden kadınlar bir araya geliyor. Mesela muhafazakar kadınlar hiç olmadığı kadar ortaya çıkmaya, biz feministiz demeye, hatta dernekler kurmaya başladılar. Bütün bu düzenlemelere ve yapılmak istenen düzenlemelere onlar da karşı koymaya başladılar. Böyle bir dayanışma böyle bir birlik oluşmaya başladı. Sen de bunu gözlüyor musun, mutlaka gözlüyorsun da, bu dayanışma bu beraberlik nereye vardırır? Türkiye'deki kadın hareketini nereye vardırır? Ve bütün bu anlayışa karşı bu beraberlik ne kadar kalkan olabilir, ne kadar şu an tehdit görülüyor kadınların birlikte hareket etmesi?
Cevap; Kadınların birlikte hareket etmesi her zaman tehdit görülüyor. 2015 yılında Adil Gür'ün yaptığı bir araştırma var. Kadınlar arasında yapılan bir araştırma bu. Köyler, kasabalar , kentler var bu araştırmada. 2000'in üzerinde kadınla yapılan araştırma. Okuma yazma bilmeyen kadın da var araştırmaya katılan , üniversitede hoca olan da. Bu kadınlara sorulan sorular üzerinden şunu öğreniyoruz ki; Kadınların yüzde 86'sı kadın örgütlerine güveniyor. Yüzde 86'sı evet , şimdi size rakamı da bulayım; %52.3 ü kadınların yani yarıdan fazlası bir kadın örgüsüne girip çalışmak istiyor.Köylü ve şehirli kadınların yüzde 86'sının kadın örgütlerine güveniyorum demesi çok büyük bir olay. Türkiye kadın hareketi hem Türkiye'nin, hem dünyanın en önemli en önemli sosyal ve siyasal hareketlerinden birisi. Yüzde seksen altının içinde herkes de var. AKP' lisi de, MHP' lisi de , CHP' lisi de var. Onun için siyasi hareketler kadın hareketini hep kendi yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Onun biz direniyoruz. Demek ki AKP li kadınlarda kadın hareketlerinde var.
Soru; HDP'lisi de var mı? Neden HDP'lisi de var mı diye soruyorum. Türk kadınlar, Kürt kadınlar ayrı mı hareket ediyorlar, yoksa Kürt kadınlar bütün kadın dernekleriyle birlikteler mi, aynı dayanışmayı gösteriyorlar mı? Kürt kadınlar ve HDP de kadın örgütlerine aynı şekilde güveniyorlar mı?
Cevap; Gültan Kışanak, ne yazık ki şu anda cezaevinde, tamamen hukuk dışı bir şekilde cezaevinde. Eski Diyarbakır belediye başkanı , ondan önce HDP Eş Genel Başkanıydı Selahattin Demirtaş ile birlikte. 8 Mart için yaptığı konuşmalar nedeniyle filan yatıyor içerde. İddianamenin içinde hiç bir suç unsuru yok, bana göre yok, 8 Mart bildirileri de var o iddianamenin içerisinde. Gülten Kışanak bizim ilk internet ağları kurduğumuz zamandan beri Türkiye kadın hareketinin bir parçasıdır ve medeni kanun çalışmaları dahil olmak üzere ,Türk Ceza Kanunu'nda yaptığımız bütün çalışmalarda, reformlarda. Kadın hareketinin ortak konusu olan bütün yasal reformlarda biz hep beraber çalıştık zaten Kürt kadın arkadaşlarımızla. O nedenle Türkiye kadın hareketinin başarısı dendiği zaman Türkçe, Kürt , Ermeni, Azeri kimlikli kadınların ortak mücadelesinden bahsediyoruz. Bizim bir kadın grubumuz vardı. Ermeni, Kürt, Türk, Azeri. Dağlık Karabağ meselesi olduğunda grubun içine yansıdı. Azeri ve Ermeni arkadaşlarımız birbirine girdi çatışmaların etkisiyle . Ama o kadar güzel ki, toplantı bittikten sonra hep beraber gidip, eğlendik. Bir zamanlar eğlenebiliyorduk. Onun için Kürt kadınların Türkiye kadın hareketi ile ortak hareketi son derece iyi, beraber mücadele ediyoruz. Etnik görüş farklılıklarını, dil farklılıklarını aşmaya çalışıyoruz. Tabii kolay bir şey Türkiye'nin fay hatlarına karşı mücadele çok zor bir konu ve kadın hareketi Türkiye'deki hem etnisite, hem dini inanç açısından yaşanan , yaratılmış olan o sunni fay hatlarını en fazla giderebilen, mükemmel değiliz ama elimizden geldiğince yok edebilen, yumuşatan , deprem hattı olmaktan çıkartmaya çalışan politikalar izliyoruz , bugun bile aynı hattı takip ediyoruz kadın örgütleri olarak. Hep aynı zeminde durmaya çalışıyoruz. Bunu en ulusalcı, en milliyetçi Türk kadınlar da görüyor aslında.
Soru; ve en muhafazakar kadınlar da görüyor mu?
Cevap; Tabii ki . Yüzde 86 'ın içinde tabii ki en muhafazakar kadınlar da var. Her toplumda tabii ki faşizan toplumlar hayal etmiyoruz. Ben onun dalgasını geçiyorum, bazen diyorum ki yüzde 14 kalmış ikna edemediğimiz , bulalım. Ama yüzde dört ile hiç uğraşmamak gerekiyor. Sünnettir deyip kendi kızını 9 yaşında evlendirebilecek olan ya da oğlundan, diz kapağı göründüğünde , 9 yaşındaki oğlu tahrik olacak diye düşünen bir kadını ikna etmemiz çok zor . Belki de onu toplumun bir uç fikri, rengi diye bakabiliriz. Ama yüzde 90'ı buluruz. Bu araştırma o kadar havada bir araştırma değil. Kadir Has Üniversitesi toplumsal cinsiyet algısı araştırması yapıyor her sene ve karşılaştırmalı yayınlıyor. Mesela oradan çıkan bir sonuçta , hem kadınlar hem erkekler le yapılan araştırmada, oradan çıkan sonuçlar ;Türkiye'de kadınların ve erkeklerin yüzde altmışı, 2018 de % 64'ü feminizmin kadın erkek eşitliğini savunduğunu söylüyor. Sempatik bakıyor. Adil Gür araştırmasında da % 60 dı bu oran. Bu dünyanın herhangi bir ülkesinde kolay yakalanacak bir oran değil. Biri Adil Gür, biri bir üniversite. 1 yıl fark var arada , veriler birbirini doğruluyor. Biz bunu nasıl başardık? Ortak çıkarlarımız söz konusu olduğunda , siyasi görüşü ne olursa olsun bütün kadınları katmaya çalıştık. Müslüman feministleri de katmaya çalıştık. Grupları bir arada tutmaya çalıştık ve başardık. Bunu başardığımız için zaten bu kadar başarılı olduk. Ama sorun şu belli siyasi partilerde HDP ve İyi Partiyi ayrı tutuyorum, çünkü Meral Akşener'in orada çok ciddi bir ağırlığı oldu, o anlamda erkek siyasetçileri bile dönüştürüyor bir kadın genel başkanın "kadınlar ve çocuklar konusu benim kırmızı çizgimdir" diyerek tavır koyması , o partiyi dönüştürüyor. Ben ilçelere kadar görüyorum. HDP'ye zaten bu konuda kusura bakılmasın ama kimsenin söyleyebileceği bir şey yok. Eş başkanlık her düzeyde uygulamasıyla kadın hareketinin taleplerinin artması, ortak talepler haline gelmesi, sığınaklar danışma merkezleri, zaten onun için kayyım politikasına hepimizin karşı çıkması gerekiyor çünkü ilk saldırdıkları kadınların kazanımları oralarda. Tabii eleştireceğiniz bir şey olduğu zaman eleştireceğiz. Maalesef ana muhalefet CHP'nin en üst kademesinde kadın erkek eşitliğini savunan, içselleştirilmiş bir üst yönetim göremiyoruz. Kadınlar yukarıya doğru çıkamıyor. Aynı şey AKP için de geçerli. Çok kadın arkadaşımız var ve çok iyi kadınlar yetişti AKP de. Kadın hareketinin içinden çıkanlar da oldu AKP de. Biliyorum, kürtaj çalışmaları sırasında bir ilin, AKP Kadın Kolları Yönetiminin hepsi beraber kadın örgütleri ile beraber gitti Atatürk anıtı'na çelenk koydu. Ertesi gün atıldılar partiden. AKP de dışlıyor, bu tip kadroları dışlıyor. Geriye çok az ama zaten kadın haklarına neredeyse hepsi için söylemiyorum bir bölümü için zaten kafadan düşman kadınlar kaldı. Ben burda Ayşe Keşir'i anmalı, örnek göstermeliyim mesela , çünkü hem boşanma komisyonu meclisteki başkanlık etti, hem çıkan rapor Türkiye'de kadınların 40 yılda değil, 200 yılda ne kadar kazanımı varsa üçte birine tırpan atmaktı, bu raporu çıkarttı. Kendisini uyardığımız halde, Ya yapma bir kadın olarak 6284 'ü sen nasıl yerinden oynatırsın ,Sen nasıl İstanbul sözleşmesine karşı çıkabilirsin, çocuk evlilikleri , erken zorla evlilik, istismarcıya af, sen nasıl, boşanma komisyonu raporunda hepsi yazıyor bugun tartıştığımız konular yazıyor, bunu böyle söylediğiniz halde evrakta sahtekarlık yapıyorsunuz , biz böyle söylemiyoruz dedi. 2 ay sonra 2016'da kasım'da şey geldi, bu çocuk cinsel istismarcısına af girişimi. Bir gece yarısı şak diye. Bu sözlerin üzerinden 2 ay sonra geldi meclise. Ne acı rastlantı mecliste izinli saymak adı altında bütün istismarcılar, bütün kadına şiddet uygulayanlar, tecavüzcüler serbest bırakılırken yine TBMM'de Ayşe Keşir konuşma yaptı ve kadın örgütlerini kadın konusunu kullanarak AKP karşıtı olup kadın konusunu kullanarak AKP karşıtlığının propagandasını yapmakla eleştirdi. Kınıyorum kendisini. Gerçekten böyle kadınlar kaldı, üzgünüm. Hepsi değil söylüyorum hepsinin olmadığını altını bir kez daha çiziyorum. Çünkü gerçekten kadın olarak, o erkeklerin içinde sen ancak onlara hizmet edersen, onlara itaat edersen , sen onların kölesi gibi davranırsan muhteber olursun yoksa sana o makamları vermiyorlar. Yani o parti artık vermiyor. Kendini geliştiren ,bağımsız düşünen,kadın hareketi ile ittifak kurabilecek kadınların artık bir takım makamlara gelebilmesi çok zor oldu. AKP'nin bir dönemi oldu. Ama şimdi başka bir dönem.
Soru; tabii, sen bunun üzerinde çok yetkin konuşabiliyorsun. Çünkü KADER başkanlığını yaptın, Kadın adayları destekleme ve eğitme derneği'nin başkanlığını yaptın. Onun için tabii aslında kadın hareketinde her alanda senin yetkinliğin var ve seni takdir ederek bitirmek istiyorum. Yani bu takdire benim takdirime senin ihtiyacın yok. Tabii ki bütün kadınlar seni takdir ediyor. Türkiye'de çok takdir edilen bir kadın hareketi aktivistisin. Sen sadece avukat değilsin ,Türkiye kadın hareketi gerçekten sana çok şey borçlu ve hala mücadeleni, hala aynı hararetle, aynı inançla, aynı enerji ile sürdürüyorsun. çok çok teşekkür ederim.
Cevap; Türkiye kadın hareketinde milyonlarca kadından bahsediyoruz ve her biri birbirinden yetenekli, değerli, çok şey katan, o kadar çok besleniyorum ki ben kadınlardan . Burada da kadınlardan aldığımı kadınlarla paylaşıyorum. Yani üstüne ben Hülya'nın katkıları da vardır ama milyonlarca emekle beraber. Onlar olmazsa bunlar olmayacak. Türkiye kadın hareketi olarak da ben bunu başardığımıza inanıyorum. Yani Kadın kadının kurdudur lafını, Kadın kadının yurdudur lafına çevirmeyi başarıyoruz. Uzun bir süreç, kolay değil, karşıdakiler çok güçlü ama yapacağız. Çok güzel ilerliyoruz. O açıdan umutluyum. Türkiye'yi değiştirme konusunda da umutluyum. Bir takım hatalarımız var. Onları da yolda yürürken aşarız.