top of page

 “Küçükken babam gözümde kral, prens gibi bişey, bütün suçlardan azade bir insan gibiydi. Ama büyüdükçe annemin benim ve herkesin üzerindeki emeğini anlamaya başladım.”

 “Babam, anneme eziyet ediyordu ve benim de artık bunları gördüğüm ve anladığım yaşlara gelmiştik. Ve ben annemi koruyamıyordum...Çok net hatırlıyorum. Mesela bir kere, annemin kafasında sürahi kırdı…böyle anılarım var ve bunlar geçmiyor..”

“Babam, annemi de yedi bitirdi zaten. Annemin hastalığı, kanser olması onun için hiçbir zaman önemli bir şey olmadı.” 

“Şu an hiç hayal kuramaz bir hale geldim.” 

“İşten ayrıldıktan sonra dört gün falan ağladım. Çünkü çok ciddi anlamda korkuyorum. Hayatta hiçbir şekilde geçimimi sağlayamayacağım gibi geliyor..şu an kendimi acayip güvensiz hissediyorum.” 

“Bi aşamada artık şoförle tek başına kalıyosun otobüste. O yüzden kendim geç kalmamayı tercih ediyodum.”

 “Taşradaki kadınlar aynı sorunları yaşamaya devam ediyo. Çoğu ölüyo, gidiyo, hiç birimiz duymuyoruz.”  

“Ankara’ya geldin mi ‘Gençlik Parkı’na gidilecek’, ‘Atatürk Orman Çiftliğine gidilecek’ heyecanları Beypazarılı bir çocuk için en büyük heyecanlardı. Çiftlikte dondurma yencek, gençlik parkında dönme dolaba binilecek. Benim en büyük hayallerim bunlardı.”  

Ses Kaydı

00:00 / 01:04

Deşifre

Fotoğraflar

Bilişsel Harita

1NT5bilişsel_harita.jpg

Görüşme Notu

Ankara’da yaşıyor. 34 yaşında. Çalıştığı yerden mobbing nedeniyle istifa etmiş. Görüşme yaptığım sırada işsizdi. 3 kardeşler. Üniversite mezunu. Anneyi kanserden kaybetmiş. Baba ile görüşmüyor. 

Ankara’ya hem çok yakın olan hem de oldukça taşra denilebilecek bir ilçede büyümüş. Babası ilkokul mezunu, müteahhit bir adam. Babasının müteahhit olma serüveni, inişli çıkışlı iktisadi girişimleri ve bunların tüm aileyi etkilemesi; 80’ler ve Özal dönemini yansıtması açısından dikkati çekici. Babanın işi, hikâyenin çocukluk ve sonraki kısmında oldukça etkili görünüyor. Görüşmecinin kendisi de babasının işinin kendi mizacını ve hayatta yapıp ettiklerini de etkilediğini düşünüyor. 

Mahallede, sokaklarda geçen ve bir yandan güzellikleri uzun uzun anlatılmaya heves edilen bir çocukluk var hikâyede. Hikâyenin çocukluk-ilk gençlik kısmına, bir de Ankara’nın artık turistik bir ilçe haline gelen Beypazarı’nın bu dönüşüm süreci ve bu sürecin toplumsal dönüşüme yansımaları, annelerin-babaların değişen yaklaşımları da dâhil olunca daha ilgi çekici hale geliyor. Üstelik hikâyenin ilk gençlik yılları, taşrada cemaatleşmenin giderek arttığı, kurumsallaştığı yıllara denk gelmesi açısından da çok şey anlatıyor. 

Pek çok hikâyede olduğu gibi bu hikâyede de anne, yıllar sonra anlaşılmaya başlanıyor. Çocukken göklerde görülen baba, büyüdükçe yerlere iniyor ve asıl annenin herkes üzerindeki emeği görülmeye başlanıyor. Ya da annenin söyledikleri, yaşadıkları; yetişkin bir kadın olunca anlamını değiştiriyor ve hakikat hissediliyor, yerini buluyor. 

Hikâyede annenin yaşadığı şiddet, eziyet; görüşmecinin tüm hayatını etkilemiş sonrasında, iş hayatında da bir tür kadınları koruma, dayanışma gösterme biçimine dönüşmüş. Bu nedenle de yapılanlara artık dayanamayıp 10 yıl boyunca çalıştığı kurumdan mobbing nedeniyle istifa etmiş. İstifa sonrası çalıştığı özel sektör, STK’lar onun açısından daha olumsuz deneyimler olmuş. Devlet kurumundan istifa etmenin kendisi adeta peşisıra gelip her yeni işte soru/sorgulama nedeni olmuş. Neden istifa ettiği sorgulanır olmuş. Hikâye, özellikle kadınların istifa sonrası arkalarından sık sık duyulan “o zaten ilaç kullanıyormuş”, “o zaten eski işyerinden de istifa etmiş” gibi sözlerle ifadesini bulan süreci içermesi açısından çok şey anlatıyor. 

Hikâye, pek çok şeyin yanında Ankara’nın dönüşüm hikâyesiyle de ulanıyor, hem muhafazakârlaşma ve zenginleşmeye hem de Ankara’nın çöküntü mekânları haline gelen “eski mekanlarına” değiniler öne çıkıyor.

  • YouTube
  • Instagram
  • Twitter
  • Facebook
bottom of page