“Hiç garşı çıkmazdım hiiiiç. Gelir, vururdu ondan sonra da geçer gor giderdi. Anneme babama da küfür etmezdi Allah var.”
“Kırkonak bahçeli bağlı, iyiydi. Sonradan daire oluncu o meyvaları heep söktuler, daire yaptılar…Herkeş kapısının onüne böyle gayısı, erik, ufak tefek hep diktilerdi. Şimdik ora tüm yıkıldı, tüm daire oldu. O meyvalar tüüüm soküldü, bağlar, bostanlar soküldü. Tüm daire yapıldı.”
“Annelik zor. Ona üzül, buna üzül, çuvaldaki una üzül.”
“Aybaşı gördüm ağladım, annem dedi ki rahmetli, ‘o gençlerde olur gızım’. Ondan sonra gocaya gittim.”
“Yedim, dayağını yedim ama sabrettim, ama çok ağladım. Ağladım, Allah da sebep verdi. Şimdik o öldü, ben evinde oturuyom ya, parasını yiyom ya, Allah da bundan gerisini gomasın…Üzülmedim, açıkça sevindim. Adamın oldüğüne sevinilmez de gereğince seviniliyo.”
“Yine eve faydası oluyodu, her şeyi veriyolardı, şimdik Allah var. Allah hökümete çok versin, artığını da bize versin…iki senedir vermiyolar, onun gocası emekli, tek başına idare eder diye kestiler. Verirse de sağolsun vermese de.”
“Bizim oğlan ‘ana gel, sen gece gorkmuyon mu’ diyo. Yoook dedim, Angara’nın yarısı gocalı yarısı gocasız . Bi tek ben mi gocasızım’ dedim.”
“Ben el içine gocam oldükten sonra çıktım. Ben hiç bi yer görmedim. El ilen gittim, el ilen geldim. Kör yaşadım ben.”
“Çeken çekiyo, çekmeyen de çekmiyo gurban olduğum. Bazıları çok çekiyo, bazıları da amının üstünde fındık gırıyo.”
“Benim de gatım gönlüm açıldı. Eski defteri garıştırdık ya. Garıştırınca yeni olmuş gibi oluyo. Aman o günler getsin de gelmesin aman, çok zor.”
Fotoğraflar
Görüşme Notu
75 yaşında, 7 kardeşler. 6 çocuğu var, 3 çocuğu da hastalıktan ölmüş. Yozgat’lı. 15 yaşında evlendi. Kocası öleli 20 sene olmuş. Ondan kalan emekli maaşı ile geçiniyor, bazen de belediye, kaymakamlık verirse sosyal yardım alıyor.
Görüşmecinin evinde görüşmeyi yüz yüze yaptım. Ankara merkeze biraz uzak bir gecekondu mahallesinde yaşıyor. Okuma-yazması yok. Tavukları var. Ölen kocasının emekli maaşıyla geçiniyor ve bir de yumurta satarak. Yaşadığı yerde daha önce ben de yaşadığım için görüşme esnasında bulunduğum yer açısından bir farklılık yaşamadım. Ankara’da kentsel dönüşümden sonra yıllardır yaşadıkları gecekondulardan çıkmak zorunda kalanların uğrak bir mahallesi olmuş burası. Bu nedenle bu mahalleden önce de uzun bir gecekondu hikâyeleri var mahalle sakinlerinin çoğunun. Görüşmeci de benzer bir hikâye ile gelmiş, yerleşmiş mahalleye. Eski gecekondular yıkılınca buralara gelmek farz olmuş. Tabii eski gecekondularının olduğu ve kentsel dönüşüme giren mahallede yaşayamayacağını söylüyor görüşme öncesi sohbette, “artık oralarda bizim gibiler yaşamıyor” diyerek. Eski gecekondu mahallelerine yüksek binalar yapıldıktan sonra artık Ankara’nın orta-üst sınıfından insanlar yerleştiği için böyle düşündüğünü anlıyorum.
Görüşme öncesi gecekondunun kapısında sohbet ediyoruz. Yaptığı kurutmaları gösteriyor ve uzun uzun bu sene bahçede neler olduğunu anlatıyor. Sağımızda duran kümesi gösteriyor, tavuklarını seviyor anlatırken. Yeni bir kümes görünce bahçede, sordum. Kendi gecekondusunun hemen önündeki bakkalın sahibi olan oğlunun kümesi yaptığını ve ikisinin de yumurta hesabının ayrı olduğunu anlıyorum. Oğlunun bakkalı aslında onun evinin bir tür mekânsal parçası olmasına rağmen hayatını oğlundan bağımsız kurmak için çok çabaladığı açık. “Kimsenin huzuru bozulsun” istemiyor. Bakkal deyince eski mahalle bakkalları gibi değil tabii, şimdilerde gecekondu mahallelerinde neredeyse sadece ekmek-kola satarak ayakta kalmaya çalışan, sahibini geçindirmeyip günlük meşgale olan cinsten.
Yozgat’ın bir köyünde doğmuş. Çocukken başlamış çalışmaya bağ bahçede, tarla tapanda, ırgatlık yapmış. Hikâyesini anlatırken, çocukluk anılarından doğrudan gelinliğe geçiş yapıyor. Çocukluk anıları da sonraki anılar da işgücü rolünü gösteriyor ağırlıklı olarak. Şimdiye kadar yaptığım görüşmelerden farklı olarak hikâyede; çocukluk, gençlik dönemleri olarak ayrılan bildik zaman dilimleri yok, doğrudan 15 yaşında evlilikle birlikte anneliğe geçiş ve hala yaşamını annelik rolü üzerinden ifade eden bir anlatı var. Hikâyesinde; gelinlik, annelik, eş olma deneyimlerinin hepsini bir vazife/görev olarak anlatıyor. Yaşadıklarını yazgıya ve vazifesi olmasına bağlıyor. Kocasından gördüğü şiddeti, eve düzenli ekmek getirdiği için ve bir de vazifesinin bir tür yazgısal parçası olarak gördüğü için hoş gördüğünü söylüyor. “Bizim adam biraz sertti ama iyiydi, bizim cebimizi parasız, evimizi de ekmeksiz komadı.” Görüşmecinin iki kızı ise şiddet gördükleri için kocalarından ayrılmışlar. “Ben bi yönden iyi oldu dedim, bi yönden de üzüldüm. Şimdik kira kira sürünecek, iyi kötü gayınbabasının evinde oturuyodu.”
Kızkardeşinin gittiği Kuran Kursunun düzenlediği geziler sayesinde ilk kez şehir dışına çıkıp yeni yerler görme fırsatı yakalamış. Gittiği yerleri coşkuyla ve çocuksu bir neşe ile anlatıyor. Görüşmede, son yıllarda devletin yaptığı sosyal yardımlardan uzun uzun bahsediyor, “artık mal göz mü çıkarır gurban olduğum” diyerek hâlihazırda elinde olsa da sosyal yardımdan yararlananlardan bahsediyor. Sosyal yardımlardan bahsederken oğlunun bakkalında işlerin neden iyi olmadığını ve marketlerden sonra bakkalların bittiğini de anlatıyor. Eskiden yaşlılara bakış ile şimdi arasında karşılaştırma yapıyor ve bunun iktisadi olanla bağını kuruyor.
Anahtar Kelime / Tag / Index
Bu görüşmeyi referans vermek için DOI