“Lubunyalığımın, trans kimliğimin ilk olduğu dönemlerdi. Ailem bir gecekondu semtinde yaşıyordu ve benim davranışlarım artık bir çok kişinin gözüne batmaya başlamıştı ve beni İstanbul’a ablamın yanına gönderdiler..daha doğrusu sürgün ettiler.”
“İkili cinsiyet sistemi dışında da hepimiz çok farklıyız biz, hepimiz başka bi dünyayız. Sadece belirli kalıpların içinde birleştirilmeye çalışılıyoruz. Sanki hayallerimizi bile ortaklaştırıyorlar.”
“Okuldayken gerçekten cinsiyet kimliğimle o sıralarda oturmak, insanların kabul ettiği biri olmak, üniversiteyi de okumak, diğer insanlar gibi sevdiğimle orda tanışmak, el ele dolaşmak isterdim ben de tabii.”
“O dönem senin önüne iki örnek koyuyolar. Bülent Ersoy musun, Zeki Müren misin? Bi tanesi paşa, bi tanesi diva. Bunu da olmak zorunda değilsin...Ben benim.”
“...Sonra benim gibi olan insanları gördüm, böyle feminen...orda başka bişeye geçtim: benim gibi insanlar var! Sapık da deseler bilmem ne de deseler, var benim gibiler!”
“Heteroseksüel dünya düzeni çatırdıyor artık ve bu çatırdama farklı farklı davranış biçimlerini, renkleri ortaya çıkaracak.”
“Polise gideceksin, kafa direteceksin. Devlete karşı geleceksin ha! ‘Sen bir lubunyasın, sen nesin altı üstü?’ denilen bir hayattan kendini var etmeye çalışıyorsun.”
“Açlık çekmiyorduk, bolluk vardı. Topraklar elimizden alınmaya başladıkça, binaların içerisine sıkışmaya başladıkça çok kötü şeyler yaşıyoruz aslında.”
“(2000’lerin başlarında) Recep Tayyip Erdoğan LGBT hakları diyodu. ‘Tabii ki onların da hakları var, vereceğiz’ diyodu. Bunlar, Türkiye siyasetinde önemli şeylerdi...bu bizde de bir özgüveni beraberinde getiriyodu.”
“Korkuyorum. Her an başıma ne geleceğini bilmiyorum. Çok büyük bir belirsizlik var.”
Fotoğraflar
Görüşme Notu
Ankara’da doğmuş ve yine Ankara’nın kentsel dönüşüme uğrayan bir mahallesinde yaşıyor. 43 yaşında. Bekar. 5 kardeşler. Transkadın. Görüşmecinin evinin balkonunda kahve eşliğinde yüzyüze görüşme yaptık. Görüşme kaydının başlarında ara ara yabancı seslerin gelmesinin nedeninin kayıt cihazının yanında bulunan telefon olduğunu sonradan anlamış bulundum ama geç olmuştu artık, bu nedenle affola..
Oturduğu mahalleyi bilsem de binayı bulmakta epey zorlandım. Kentsel dönüşümle birlikte gecekonduların yerine yüksek binaların dikildiği ve binaların arasında tek tük gecekondu seçilen bir mahalle. Görüşmecinin oturduğu siteler mahalledeki diğer binalara göre daha “güvenlikli” görünüyor.
Hikâyesinin ta başında “güvenlik” kaygısını ifade ediyor. “Benim için önemli olan güvenli bir ortam yaratmaktı her şeyden önce. Onu da annem sağladı bana. Bir tane ev verdi. ‘Al, burası senin güvenli ortamın olsun’ dedi.” Annesi, kendi oturduğu binanın hemen yanındaki binada bir daire almış kendisine, yakın ve daha güvende olabilsin diye. Kaybettikleri zamanı daha güzel yaşayabilsinler diye...
Trans kimliğinin ilk görünür olmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından İstanbul’a “sürgün edilmiş”. Bir gecekondu mahallesinde yaşadıkları için davranışları göze batmaya başlamış ve İstanbul’a ablasının yanına gönderilmiş.
Çocukluğunda neler yaşadığını, neyi, nasıl ve neden hissettiğini hala anlamaya çalışıyor ve bundan memnun görünüyor. Onun için bir tür keşif bu.
Hikayede, öğrenilen ve sorgulanan etiketler oldukça öne çıkıyor. Cinsiyet kimliğinden dolayı yaşanılan olumsuz deneyimler hikayede ağırlık kazanıyor ve görüşmecin bu kimliği, başından sonuna kadar neredeyse yaşanılan her deneyimin etkileyeni/etkileneni oluyor. Hikayede, ‘niye kadın gibi davranıyorsun’ sorusuyla baş etme çabasından ‘kadın gibi olmakta ne var ki, ben kadınım’ mücadelesine varan bir yolculuk anlatılıyor. Cinsiyet kimliğinden dolayı kendisini suçladığı çocukluk ve ilk gençlik zamanlarından trans aktivizme varan ve bunu da aşan bir yolculuk.. Trans haklarıyla ilgili örgütlenme deneyimlerini anlatırken STK’ların içinde bulunduğu duruma, örgütlenme formunun ve içeriğinin dönüşmesi sürecine değinirken oldukça dikkat çekici saptamalarda bulunuyor. “Neden örgütlenemiyoruzun” cevabını da verme çabasını sürdürdüğünü anlıyorum.
Hikayede çocukluk, Ankara’nın kentsel dönüşümle birlikte dönüşen bir mahallesinde geçiyor ve görüşmeci yıllar sonra yeniden aynı mahallede bir sitede yaşamaya başlıyor. Bu nedenle mahallenin dönüşümü, gecekondu yaşantısı, komşuluk ilişkileri de anlatılıyor hikayede ve böylece kentsel dönüşümün toplumsal yaşamın dönüşümüne yansıması da gözlemlerle ve deneyimlerle aktarılıyor.
Hikaye, 2000’li yılların başından itibaren devletin faklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik politikalarındaki ve söylemindeki dönüşümü de içermesi bakımından Türkiye’de yaşanan otoriterleşme sürecini bir de bu cepheden doğru yansıtıyor.