“Çok rahat geçti çocukluğumuz. Sınırlama yoktu o dönemlerde. Herkes özgürce gecenin bi yarısına kadar dışarılarda gezebiliyordu.”
“Aile içinde ne şiddeti gördüm ne kavgayı gördüm. Annemle babam bizim yanımızda tartışmazlardı bile.”
“Benim hayalim üniversiteye gitmekti.”
“Tüp bebek..konuşuken ağızdan belki çok kolay çıkıyor ama çok zor bir süreç. Doktor tedavileri, kan almaları, kendinize iğne yapıyor olmanız..ciddi anlamda hormonlusunuz...”
“Hastaneden çıktıktan sonra ağlayarak eve geldiğimi bilirim, niye bu kadar yalnızım, ben kimsesiz değilim, eşim var ama yanımda değil...yalnızlığım çok üzüyordu beni.”
“Eğer ben dadı olarak dünyaya gelmiş olsaydım bunu çevremdeki insanlar için yapardım, eşim için yapmazdım. Tamamen ona annelik yapıyormuşum gibi hissettim.”
“Boşanma süreci çok zor bir süreç. Hani karar veriyorsunuz ama sonrası o kadar ağır geçiyor ki...eşimi hç özlemedim ama evimi o kadar özledim ki..”
“Erkek doğduktan sonra annesinin eteğinin altında, evlendikten sonra da kadının eteğinin altına geçiyor.”
“Tüp bebek döneminde eşimin hiçbir şeyi yoktu. Sadece sperm vermeye geliyordu. Onun dışında onun acı çektiği ya da üzüldüğü ya da benim yaşadığım o duygusal şeyleri yaşamadı.”
“Erkeğin sadece kadından üstünlüğü bilek gücü...bunu da zaten kadına şiddet uygulayarak gösteriyor.”
Fotoğraflar
Görüşme Notu
43 yaşında. Sivas’ın bir köyünde doğmuş. Estetisyen. Bekar ve çocuğu yok. 3 kardeşler.
Doğduktan sonra 12 yılı köyde geçiyor ve ilkokulu köyde ve birleştirilmiş sınıfta okuyor. “Eti senin kemiği benim” denen yıllarda okuyor. Öğretmenlere saygının çok olduğu yıllar. 12 yıl köyde geçirdikten sonra ailesi en küçük erkek kardeşin okuması için Ankara’ya göç etmeye karar veriyor ve böylece Ankara hikâyesi başlıyor. Anne-baba ilişkisi ve aile ilişkileri oldukça iyi hatırlanıyor. Bununla birlikte yine de erkek çocuklarına verilen değer yine göze çarpıyor. Diğer iki büyük kız çocuğunun okuması için değil de küçük erkek kardeşin okuması için kent ve tüm yaşam değiştiriliyor. Erkek kardeş örgün eğitimine devam ederken abla ile kendisi dışardan okuyup bitirmek için çaba sarfediyorlar. Abla liseye gitmek istemeyip bırakıyor ancak kendisi devam ediyor liseye. Ve sonra da açık öğretim okuyor. O esnada da çeşitli kurslara gidip belgeler alıyor. Köyden kente göç deneyimi olan pek çok hikâyede olduğu gibi bu hikâyede de göç ettikten sonra yaşanan zorluk, yabancı hissetme ve utanma hali, baş edebilmek için fazlaca çabalama zorunluluğu var..
Liseden sonra çalışma hayatı başlıyor. Tekstilde, muhasebede çalışıyor. Ancak bir hayali de estetisyen olmakmış ve bunun eğitimlerine katılıyor, sonrasında da sevdiği işi yapmaya başlıyor 2005 itibariyle. Çalışma hayatından, kendi parasını kazanıyor olmaktan, ayakları üzerinde durmaktan oldukça memnun. O arada bşr evlilik yapıyor ancak 5 yıl sonra boşanıyor. Çocuğu olması için uzun süre tedavi oluyor, tüp bebek denemeleri yapıyor. Hastaneye gittiğinde eşi hiçbir zaman eşlik etmediği için oldukça kendini yalnız hissetmiş o süreçte. Çok yıpratıcı ve üzücü zamanlar yaşadığını anlıyorum. “Tüp bebek sürecinde..olumsuz olduğu zaman böyle tabiri caizse süründüğümü bilirim üzüntüden.” Ve bunların hepsini yalnız başına yaşıyor ve “belki en zoru da buydu” diyor.
Hayali bir ev almak ve yeniden kendi evinde yaşamak. Kadınların güçlü olması gerektiğini ve ne olursa olsun pes etmemeleri gerektiğini söylüyor ve kadınların gücüne inanıyor. Hikâye yine emekçi ve emektar bir kadının sözlerinden bize duyuruyor kendini..
Anahtar Kelime / Tag / Index
Bu görüşmeyi referans vermek için DOI