top of page

“Gezi sürecinde alandan nasıl koptuğumu fark ettim.” 

“Yalnız olmama halini sürekli hissettirmek ve hissetmek istiyorum, yalnız değiliz!”
 

“İzmir bir kadının yaşayabileceği bir şehirmiş.”

“Kimse mahallelere gelmiyor, herkes Alsancak’ta Karşıyaka’da basın açıklaması yapıyor ve geçiyor.” 

“Evimizdeyiz artık, biz evli-barklı insanlarız, bırak onu öğrenciler yapsın, hep bir havale etme…” 

“Cinselliği çok zor yollardan deneyimledik, haz almanın, belki cinselliği yaşadıktan 6-7 yıl sonra, farkına vardık.” 

Ses Kaydı

00:00 / 01:04

Deşifre

Fotoğraflar

Görüşme Notu

26 Eylül’de görüşme için fuarda buluştuk. Önce yalnız olabileceğimiz bir yer aradık. Kalabalıktan uzak bir yere, fuarın içlerine doğru yürüdük. İnsanların az, ağaçların bol olduğu bir yer bulduk, çimlere oturduk ve görüşmeye başladık. 

Görüşmecim, 38 yaşında, boşanmış ve bir kızı var. Feminist mücadele içinde aktif olarak yer alıyor. Öğretmenlik yapmış, drama ve tiyatro ile ilgileniyor. İzmir’de doğmuş, İzmir’de büyümüş. Annesi ve babası henüz çocukken İzmir’e göç etmişler. İlk göç ettiklerinde ailesinin politik olduğunu ama amcası 1970li yıllarda cezaevine girdikten sonra, özellikle dedesinin çocuklarını kaybetme korkusu nedeniyle, ailesinin siyasetle bağını kopardığını anlatıyor. Bu hafızanın, bir sonraki kuşağa aktarılmadığını, konu açılınca kapatıldığını, ve anıların kaybolduğunu söylüyor. Metropollere göç eden birçok Kürt ailesinde olduğu gibi, yetişkinler kendi aralarında zaman zaman Kürtçe konuşurken çocuklarına dillerini öğretmediği bir ailede büyümüş.

Kardeşinin geçirdiği kaza onun hayatındaki dönüm noktalarından biri. O yılları kendisi de çocuk olmasına rağmen, anne olmayı öğrendiği zamanlar olarak anımsıyor. Hem evdeki işleri kotarmaya çalıştığı, hem kardeşinin bakımına ortak olduğu, hem de evdeki yetişkinlere duygusal destek vermeyi öğrendiği zamanlar... 18-19 yaşlarını evdeki rollerinden az da olsa sıyrıldığı, politikleştiği ve gizli gizli işe başlamak ve kendi parasını kazanmak istediği yıllar olarak anlatıyor. Evde bu isteğin hoş karşılanmayacağını bilse bile, babasını ikna etmeyi başarmış. Anlatırken, “bu benim için devrim gibi bir şeydi.” diyor. Bir süre sonra da hem hayatına temas eden kadınlar, hem de kitaplar aracılığı ile feminizm ile de tanışmış. Drama ve tiyatro ile birlikte bedenini tanıdığını ve bedeni ile barıştığını; tanıdıkça ve barıştıkça sesinin daha gür çıkmaya, daha güçlü hissetmeye başladığını aktarıyor. 

Evlendiğinde ise sokaktan, alanlardan koptuğunu ve evliliğin ritminin, “evli-barklı kadın” yaftasının ondan neler götürdüğünü Gezi süreci ile fark ettiğini anlatıyor. Bu yaftanın kamusal ve politik sorumluluklarımızı hep başka birilerine havale ettiğini; havale edilenlerin ise çoğunlukla öğrenciler, gençler, bekarlar, çocuğu olmayanlar olduğunu söylüyor. Gezi ile birlikte yeniden siyasallaştığını, mahallelere gidip gelmeye başladıkça temas ettiği kadınlarla birlikte kendinin de dönüştüğünü ve güçlendiğini; “ev”in içindeki hayatın ona artık yetmediğini dinliyorum. Bu bir bakıma bir önceki kuşakta unutulan hafızanın yeniden canlanışı. Bir süre sonra kendi istediği şeyin bir evlilikle kuracağı bağımsız bir hayat olmadığını fark ettiğini anlatıyor. 

 Bu hikayede “ev” ile “sokağın” ilişkisini, sokaktaki deneyimin evdeki deneyimi nasıl dönüştürdüğünü dinliyorum. Görüşmecim evli olmanın, anne olmanın, “ev”de olmanın siyasallaşmanın önünde bir engel olarak algılandığını anlatıyor. Hatta zaman zaman bizzat kendimizin bu algıyı yarattığını/yeniden ürettiğini söylüyor. Bu algıyı, sokaktaki varlığını güçlendirerek ve böylece kendi “ev”ini dönüştürerek yıkmayı başaran bir kadının hikayesini dinliyorum. Ama onun için sadece “ev”i dönüştürmek yetmiyor artık. Evden sokağa ulaştığımız gibi, sokaktan da evlere ulaşmamız gerektiğini söylüyor. Bize sokağı; sokakta eyleme biçimimizi değiştirmeyi; basın açıklaması yapıp terk ettiğimiz alanlarda daha güçlü olmak için mahallelerde de var olmayı teklif ediyor.  

  • YouTube
  • Instagram
  • Twitter
  • Facebook
bottom of page